Halk arasında yaygın görüştür; 'hocalar, hacılar yalan söylemez ya da söylememeli'. Bu aslında nispeten yanlış bir görüş ve beklenti olup doğru olan hiç bir müslümanın yalan söylememesidir ve hacı hoca diye sınıflandırmadan herkesin önce insan olduğunu bilip hata yapıp, suç işleyebileceği gerçeğini unutmamak gerekir. Doğru veya yanlış, ona 'doğruluk' hasleti yüklenen hacı hoca da kendisine duyulan güveni boşa çıkarmamalı her şartta doğru söylemeli, örnek insan olmalı. Bu günlerde bu konuda öyle güzel bir örnek yaşadık ki o kadar olur: Seçmen listelerine yapılan resmi itirazlara göre; uzun süredir köyde olmadığı halde seçmen listesinde kayıtlı olan kişilerin durumlarını yerinde araştırıp İl Seçim Kurulu'na bildirmekle görevlendirilen jandarma köye gelir, ilgili şahısların burada oturup oturmadığını sorar. 'Tarafsız seçmen' olarak tanımlanan ve ifadelerine başvurulan bir kaç kişi bu şahısların bir buçuk iki yıldır köyde olmadıklarını söyler. Köy ihtiyar meclisi üyesi olup doğru bilgi vermesi kanunen zorunlu olan bir vatandaş ise (yeni muhtar adayı olduğu, ve o kişilerin listede kalması işine geldiği için) hem söz konusu tarafsız seçmenleri hem de köy muhtarını yalan beyanda bulunmakla itham edince; jandarma tecrübesini konuşturur, ben şimdi neyin doğru olduğunu öğrenirim der, köy imamı ('hoca') nın çağrılmasını ister. İmam ne için çağrıldığını bilir mi bilmem, ama gelir gelmez ilgili şahısların ismi okunup; hocam bu kişiler köyde mi oturuyor diye sorulur. Hocaefendi tam da kendisine yakışanı yapar ve sözü bükmeden, kıvırmadan; ben bir buçuk yıldır buradayım, ne camiye geldiğini gördüm, ne de kahveye... Lafı dolaştırarak, şahısların köyden kısa süre önce hastalık tedavisi için gittiklerini söyleyen kişiye de balyoz gibi cevap karşısında kızarıp bozarmak kalır. Jandarma tutanağını tutar, 'tarafsız seçmen' lere imzalatır gider. Köylüler başbaşa kalınca, asıl yalan söyleyen 'yavuz yalancı' doğru söyleyenleri yalancılıkla itham etmeye devam eder. Bizim köyümüzün kaderi bu; doğru söyleyeni kovarlar. Kimbilir belki çok yer böyledir de, peki 'hoca'lar yalan söyler mi, bazen söylemeli mi?
Allah kimseyi yalan söyleyecek kadar zor durumda bırakmasın. Acı bir hatıra canlandı gözümde. 1983 yılında jandarma olarak askerlik görevimi yaparken yaşanmış acı bir olay... Yeni satın aldıkları mandayı başındaki yularından tutup otlatmak üzere babası tarafından meraya gönderilen 12-13 yaşlarındaki erkek çocuk, hayvan ürküp kaçarken eline dolamış olduğu yular ipi yüzünden uzun süre arkasından sürüklenir, feci şekilde can verir. Cenaze sağlık ocağında, biz nöbette, anne feryatlarda. İçeri girmesine izin verilmiyor, oğlun yaralı deyip kimse de acı gerçeği söyleyemiyor. Zavallı anne son olarak içerden çıkan imamın yolunu kesti ve: Hocam ne olursun, hocalar yalan söylemez, sen bari bana gerçeği söyle dedi. Hoca ne yapmalıydı tam olarak bilmiyorum, ama acılı annenin gözlerinin içine baka baka yalan söyledi, söylemek zorunda kaldı... Hocanın sözüne güvenip nispeten rahatlayan anne biraz sonra kendisine gösterilmeden içerden çıkarılmaya çalışılan evladının tabutunu gördü ve o anı hatırlamak bile istemem. Hoca o anda nasıl davranmalıydı, o anne daha sonra hocanın kendisine yalan söylediğini düşünebildi mi bilmiyorum ama hemen hepimizin başına özellikle acı olayların haberini verirken benzeri şeyler gelmiştir.
Yaşamın imbiğinden geçerek oluşan kültürümüzde; 'yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar' sözü boş yere değildir. Aslında son derece masum bir hayvan olan yılana olan düşmanlığımız kadar yalana düşman olsaydık sanırım ne savaşlar olurdu ne kavgalar. Yılanın dili iki çatal ve sadece kendi ağzına girip çıkıyor, ya yalanın ki... Bizim bölgemizde yaşayan, aralarında 'Engerek' türü zehirli yılanlar dahil bir çok yılandan bugüne kadar (kazara Engerek tarafından sokulanların bir kısım geçici rahatsızlıkları dışında) kimsenin ciddi bir zarar gördüğüne şahit olmadık. Hele ölüm asla. Ya yalan ve iftiralar yüzünden yıkılıp giden yuvalar, ölüp giden canlar, sönen ocaklar...
Ne dini kaynaklarımızda ne de kültürümüzde yalana asla yer olmayıp, İslam Fıkhında küskünleri barıştırmak, savaş hali gibi bazı hallerde söylenmesine izin verilmiş olsa da istismar edilmesinden dolayı; ya doğru söylemeyi ya da susmayı bilmeliyiz.
Kur-anı Kerim'de Hucurat Suresi 6. ayette mealen: Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın der Yüce Allah. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz süreçte yalanın bile artık 'masum' sayılabileceği türden öyle şeylere şahit oluyoruz ki; insan gerçekten kime neye inanacağını bilemiyor.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol