Temmuz ayının akşam güneşi battı batacak, küçük evimin küçük ama yemyeşil bahçesinde, akşam çayımı yudumluyorum.
Ellerimle yetiştirdiğim pembe güllerimin kokusu sarmış dört yanımı, yeşil dallar bırakmış kendini hafif esen ıtır kokulu rüzgarların eline, gülümseyen akşam sefalarına merhaba dercesine.
Güller eğiliyor dostane bir davranışla onları okşayan bakışlarıma.
Bir kuş ötüyor yolun öte yanında ki ağaçların birinde uzaktaki bir sevgiliye seslenircesine...
İnsanlar geçiyor sokaklardan, çocukların sesi savruluyor göklere ve ben bir elimde kalem bir elimde çay bardağı bırakıyorum düşüncelerimi akşamın batan seyrine.
Güller arasında tek yavrusunu emziren kedim ilişiyor gözüme, başını sokmuş annesinin memeleri arasına…
Mutluluğun resmini çiziyorum gözlerimin içine, annelik başka çok başka bir şey, hayvan da olsa fark etmiyor, gözlerim öylece takılı kalıyor onların mutluluğuna. Küçük köpeğim Nazar'la aynı kulübede büyümelerine rağmen ve bu dostluğun hala sürmesine rağmen ona güvenmiyor, hatta kimselere güvenmiyor.
Bir tek benden esirgemiyor minik yavrusunu, bazen tutup ensesinden bırakıyor kucağıma ve izliyor ona davranışımı.
Güvenin gücü seriliyor önüme bir halı gibi, herkese, her şeye yavrusu için aslan kesilen kedi ile aramızda ki bu sonsuz güven, bana biz insanları düşündürdü.
Güvendiğimiz kişiye bizler de kalbimizi açarız elbet değil mi?
Ama o güveni kazanmak için harcanan zaman gerekmez aslınsa kaybetmek için.
Kazanılan güvenler ve değerler ancak değerle değerlenir, aksi halde sadece bir avuç küldür, hafif bir rüzgârda bile elimizden savrulabilir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol