Hikâye, deneme, siir, masal, halk hikâyeleri, derleme ve arastirma dallarinda çalismalari bulunan Mardin'de Edebiyat ögretmenligi yapan Åzekip Yurttaser Kirklareli'nde geçen "Düvenci Kemal Usta" adli eserini gazetemiz okuyuculari ile paylasti. 2010 yilinda "Babamin Mavi Radyosu" adli bir eseri yayimlanan Yurttaser bir Edebiyat ve Sanat Dergisi olan Ortanca Dergisi tarafindan 2009 yilinda düzenlenen siir yarismasinda üçüncülük ödülü aldi. Yine ayni dergide "Yürüyen Merdiven" adi altinda deneme yazilari tefrika halinde yayimlanmakta.. Ayrica, Kültür Bakanligi arsivinde 21 adet türküsü bulunuyor.
Halen Türk Dili ve Edebiyati Ögretmenligi görevini sürdürmekte olan Åzekip Yurttaser, evli ve iki çocuk babasi.
Iste Yurttaser'in Kirklareli'de geçen "Düvenci Kemal Usta" adli hikayesi;
"Recep Aga, arkasindan segirten üç irgatiyla dar ve uzun olan kunduracilar çarsisindan geçerek demirciler çarsisina yöneldi. Dogruca düvenci Kemal Usta'nin dükkânina girdi.
"Selamünaleyküm Kemal Usta!" dedi. Yüksek sesle.
On yedi, on sekiz yaslarindaki oglu Tarik'la karsilikli kahvalti yapmakta olan Kemal Usta, agzindaki lokmayi hemen yutmaya çalisarak:
"Ve Aleykümselâm Recep Aga." dedi. Sonra ogluyla birlikte ayaga kalkamaya yeltendi. Fakat Recep Aga, bir elini Kemal Usta'nin diger elini de Tarik'in omzuna atti ve ayaga kalkmalarini engelleyerek samimi bir tavirla:
"Allah askiniza rahatsiz olmayiniz. Kavatlinizi yapmaya bakiniz." dedi ve kenarda duran iskemleyi adamlarina dahi firsat birakmadan kendisi çekerek oturdu.
Kemal Usta, önce Recep Aga'ya sonra yanindaki adamlarina kibarca gülümseyerek:
"Åzöyle buyursaydiniz birlikte yeseydik." dedi.
Hepsi bir agizdan:
"Siz yiyiniz. Afiyet olsun. Biz o vazifeyi az önce köyde yaptik." dediler.
Birazcik hosbesten sonra, Önce Kemal Usta, sonra oglu Tarik, yemek yeme faslini bitirdiler. Agizlarini usulca sildiler. Kemal Usta, hafifçe gegirdi. Paketini gömleginin cebinden çikararak konuklarina sigara ikram etti. Kendisi de bir sigara yakti. Bir nefes çektikten sonra, Recep Aga'ya gayet nazik bir dille ve içten gelen bir sesle:
"Hayrola Agam, hangi rüzgâr sizi buralara atti." diye sordu.
Recep Aga:
"Evet, hayirdir insallah. Hani geçen yil bana çakmaktaslarini monte ettigin meseden yapilma düven vardi ya, dagildi. Harman da öylece orta yerde bekliyor." dedi. Ve arkasindan kendi kendisiyle konusur gibi:
"Tam da bozulacak zamani buldu bu meret" diyerek, hafifçe öfkelenmis gibi bir hal aldi. O'nu dikkatle dinlemekte olan Kemal Usta, ayni yumusak üslubunu bozmadan:
"Ne gerekiyorsa emredin. Ben hazirim Agam." dedi.
Recep Aga, bu arada kendine gelmis ve biraz da ferahlamis gibi, daha sakin bir tavirla:
"Estagrullah, çok tesekkür ederim. " dedi. Bu sefer de kendi talihsizligine sitem edercesine sözlerine söyle devam etti:
"Benim sansizligimdan midir bilmem? Hatirliyorsan eger, bir önceki yilda da ayni sey basima gelmisti. Yine kavak agacindan yaptirdigim o iki kanatli düven de beni yari yolda birakmisti." dedi.
Kemal Usta, her zaman yaptigi gibi sözcükleri düzenli bir sekilde ardi ardina siralayarak, yapici bir üslupla ve samimi bir yüz ifadesiyle:
"Evet, hatirliyorum. Saglik olsun efendim. Her seyin hayirlisi. Allah, daha beterinden korusun. Kendinizi bos yere üzmeyiniz. Her sey yoluna girer." dedi.
"Tabii ki öyle." dedi. Recep Aga. Sonra sözlerini söyle sürdürdü:
"Geçen gün, Bursa'ya telefon açtim. Bir düven siparisi verdim ama bu sefer ki hem üç kanatli hem de cevizden. Gerçi fiyati daha pahali ama ne yapalim. Hiç olmazsa biraz olsun rahatlariz."
Kemal Usta:
"Çook iyi ettiniz. Bundan sonra rahatlayacaksiniz. Çünkü biliyorsunuz ki ceviz, çok saglam olur." dedi. Sonra sözün burasinda:
"Peki, ne zaman burada olur?" diye sordu.
Recep Aga:
"Kamyonu gönderdim. Aslinda bu gün burada olmasi gerekiyordu. Ama gelmedigine göre yarin kesin burada olur. Zaten yükü, dükkânina indirmelerini söylemistim. Geldiginde, sana zahmet, çakmaktaslarini monte et. Borcum ne ise ben sana sonra öderim." dedi.
Kemal Usta:
"Hayhay, Efendim, lafi mi olur? Siz hiç merak etmeyiniz. Ne gerekiyorsa ben yaparim" dedi.
Kemal Usta, yaklasik elli elli bes yaslarinda iri yari yapili, hafifçe göbekli, saçlari önden dökülmüs, iri olan cüssesine ragmen masum yüzlü, kendi halinde yumusak tabiatli, oldukça sakin bir insandi. Hep kendi isiyle mesgul olur. Baskalarinin isine karismazdi. Babasindan devir aldigi bu isi yillardir basariyla sürdürmektedir. Babasi Bedir Efendi de Kirklareli'nin en usta düvencisi idi. O, vefat ettikten sonra yerini alan oglu Kemal Usta da babasinin oglu oldugunu kanitlarcasina bu iste ünlendi. Kirklareli ve çevresinde Düvenci Kemal Usta'yi tanimayan hemen hemen yok gibiydi. Tipki rahmetli babasi gibi yaz mevsiminde Bursa'dan satin alinarak getirilen düvenlere çakmaktasi monte etmekle ya da bozulmus olanlari onarmakla kisin ise ikinci bir is yaparak geçimini sürdürürdü.
***
Gerçekten de ertesi günü sabahin erken saatlerinde Recep Aga'nin yesil renkli dört tonluk Cherovlet marka kamyonu; karoserinin gicirtilari ile yasli motorun homurtularinin birbirine karistigi gürültülü bir sesle, demirciler çarsisini adeta ayaga kaldirmisti. Kemal Usta ile oglu Tarik, disariya firladilar. Kamyondan inmekte olan soförü, 'hos geldin!' diyerek karsiladilar. Åzoför ise acelesi varmisçasina hiç vakit kaybetmeksizin soför koltugunun altinda duran orta büyüklükteki çekici kapmis, bir yandan onlara laf yetistirirken diger yandan kamyonun arkasina geçerek elindeki çekiçle karoserin arka kapisinin zincirli çengellerini çözmeye çalisiyordu. Gicirtilarla asagiya dogru açilan kapinin çengel yuvasina ayaginin tekini geçirerek çevik hareketlerle karosere tirmandi, elindeki çekici, soför mahallinin üzerinde bulunan açik bagaja biraktiktan sonra yeni oldugu için gayet gösterisli bir sekilde duran düveni, kapiya dogru parmaklariyla hafifçe dokunarak iteklemeye basladi. Bu arada adet oldugu üzere çarsi esnafindan iki kisi yardima gelmis bulunmaktaydi. Altindaki ahsap silindirlerin üzerinde ses çikarmadan suda yüzen zarif bir kugu görünümündeki bu düven, havada duran ellere, oradan da usulca yere birakildi. Kemal Usta ile Tarik, herkese tesekkür ettikten sonra, vakit kaybetmeksizin ise koyuldular. Tezgahin arkasina çekip ters yattirdiklari düvenin ahsap silindirlerine, iskarpela ile yuvalar açmaya ve bu yuvalara daha önceden bir keski ile esit sekilde yontuklari çakmaktasindan disleri tek tek ama sabirla ve özenle monte etmeye basladilar. Bu is de böylece ögleye dogru bitmis, yine birkaç komsunun yardimiyla düven eller üzerinde tekrar kamyona yüklenmis ve onu beklemekte olan harman yiginlarina dogru ugurlanmisti.
***
Aslinda Kemal Usta'nin is sezonu da bu son yaptigi isle kapanmis oluyordu. Çünkü, havanin sik sik bulutlanmaya, yapraklarin sararip dökülmeye basladigi, ekin biçme ve harman kaldirma sezonu olan agustos ayiydi artik. Zira ekinler biçildikten ve harmanlar kaldirildiktan sonra, dogal olarak Kemal Usta'ya yapacak baska bir is de kalmiyordu. Bu yillardan beri hep böyle sürüp gitmisti. Daha çocuk denecek yaslarindayken bile rahmetli babasi Bedir Usta'yla yazin düvenleri onarir kisin ise ikinci bir is tutmazlar miydi? Kemal Usta, evlenip çoluk-çocuga karistiktan sonra da yasam seklini iste aynen böyle sürdürüyordu. Onun içindir ki; her yil, eylül ayi dedi miydi, evinin bahçesinde duran dört tekerlekli at arabasini çikarir, bakimini yapar, tavuklar için kendi yapmis oldugu, -neredeyse arabasinin eni ve boyu büyüklügünde- kocaman tel kafesini arabanin üstüne monte ederdi. Anlasmali oldugu kunduraci esnafindan toptan aldigi çesitli ayakkabilar, lastik çizmeler ve çariklari arabasina yükleyerek oglu Tarik'la birlikte Kirklareli'nin civar köylerini dolasmaya çikarlardi. Civardaki bütün köylüler, kendisini taniyor dürüstlügünden ve yumusak tabiatindan dolayi kendisini çok seviyorlardi. Kemal Usta, arabasinda bulunan ayakkabi, lastik çizme ve çariklari köylülere; kimine yumurta, kimine deri, kimine de tavuk karsiliginda satiyordu. Tavuklardan özellikle ligorin olarak adlandirilan kirmizi tavuklari tercih ederdi. Zira bunlar daha iri ve diri olduklarindan pazarda daha çok alici buluyordu. Cuma günü evinden ayrilan Kemal Usta, oglu ile birlikte çarsamba gününe kadar köylerde dolasir, çarsamba aksami evlerine; üst-bas kirlenmis, oldukça da yorgun-argin dönerlerdi. Topladiklari yumurtalari evde, özel olarak yaptirilmis ve yerde yatay durumda duran 'tabut' adi verilen içi samanla döseli ahsap bir dolaba özenle dizer böylece soguktan korumaya çalisirlardi. Tavuklara gelince, bunlari da özel kafeslerinde tutar bakimlarini da burada yaparlardi. Yine toplanmis olan deriler de daha sonra tuzlanmak üzere bir kenarda üst üste istif edilerek bekletilirdi. Haftanin alti gününde topladiklari yumurta sayisi genelde üç bin bazen de dört bin taneyi bulurdu. Topladiklari mallari Persembe günleri Kirklareli'nde kurulan 'Persembe Pazari'na götürür orada satabildikleri kadarini satiyorlardi.
***
Kemal Usta, Çok çalisiyor, çok da yoruluyordu. Buna karsilik ailesini kimselere muhtaç etmeyecek derecede kazaniyordu. Bunu da basarabilecek bir güç ve sagliga sahip oldugu için Allah'a hep sükrederdi. Hem fizigiyle hem de huyu ile tipki kendisine benzeyen yetiskin oglu Tarik'la, ne evden ayri kaldiklari için perisanca yasamalari; ne de Trakya bölgesini bir kis boyunca hirpalayan, Balkanlar'in o hasin ve acimasiz olan kisi umurlarindaydi. Düsündükleri bir tek sey vardi, O da; namerde muhtaç olmamak ve namuslariyla geçimlerini saglamakti. Bunu da gerçeklestirebildikleri için ailecek hep mutlu bir sekilde yasayip gidiyorlardi.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol