“Tarih bir halkin bellegidir” derler. Ancak bizim halkimizin belleginde tarih var midir? Oldugu söylenemez. Çünkü, tarihimizi bilmiyoruz. Bilmedigimiz surdan belli ki, tarihten ders almiyoruz. Geçmiste yasadigimiz birtakim olaylari yeniden yasadigimiz çok olmustur. Tarihten o kadar uzakiz ki Tarih Kurumu’nu niçin kurdugunu, bu kurumun yasamasi için mirasindan niçin para biraktigini bile anlamis degiliz. Örnegin, bu baglamda okullarda milli mücadelenin kalin çizgileri disinda, ayrintilarda kalan bilgilerin ögretildigini sanmiyorum. Daha birkaç gün önce Radikal Gazetesinde yayimlanan bir Milli Egitim Arastirma raporu’nda sistemin bilgisiz kusaklar yetistirdigi ortaya konmustur.
Hiç kimse Türk halkinin ve yetisen kusaklarin ciddi ve çagdas anlamda egitimden geçtigini söyleyemez. Bu durumda Milli Mücadele Tarihi’ni de bildigimiz söylenemez. Mesela, Prof. Hikmet Özdemir’in isaret ettigi gibi, milli mücadelede KAÄzNI KOMUTANLIÄzI oldugunu, cepheye, cephane ile birlikte yiyecek, giyecek tasiyan kagni kervanlarinin, kagni bölüklerinin basinda kadin ve çocuklarin bulundugunu kim söylemistir? Ülkede demiryolunun Ankara’da bittigini, ülkede tek bir fabrika dahi bulunmadigini, köylerde okul ve ögretmen olmadigini, Istanbul’dan Inebolu’ya geçen ve oradan Ankara’ya, Mustafa Kemal’in yanina giden yurtseverlerin bir hafta yol yürüdüklerini kim biliyordu? Cephaneler devenin örgücünde, kagni arabalarinda, katir sirtlarinda tasiniyordu. Bu kagnilarin ve develerin iplerinden tutarak önde gidenlerin kadinlar, yaslilar, çocuklar oldugu yetisen kusaklara söylemedigimiz seylerdir. Çünkü genç erkekler askerdi. “Tek Adam”, “Ikinci adam”, “Toprak Uyanirsa”, “Suyu Arayan Adam” ve daha birçok kitabin yazari olan Edirneli Sevket Süreyye Aydemir bu konuda Tek Adam eserinde sunlari söyler:
“Bizim Istiklal Savasi simdi yalniz bir anidir. Gerilere baktigimiz zaman daglarin, bozkirlarin üstünde, onun kizilliklar içinde ufka görkemli düsen hayalini görürüz. Ama GÂZI (Mustafa Kemal) bu mücadelesinde yalniz degildi. Binlerce, yüzbinlerce adsizlar vardir. Bu adsizlar, ya savaskan birer erdiler, ya çarpismalarin sikintilarina alin teri ve gözyaslariyla katilmis, yari aç, yari tok, parça parça giysiler içindeki analar, gelinler, kizlar, çocuklar ve yaslilardi. Bunlar Onun (Atatürk’ün) çevresinde, onun kizilliklar ortasinda hâlâ daglara, bozkirlara gölgesi vuran silüetinin(resminin) çevresinde, sanki kendilerini göstermeyerek yer alirlar. Hep birbirlerine sokularak, bögürleri birbirine geçmis öküzleri, inekleri ve ellerinde övendireleriyle uçsuz bucaksiz bir kadinlar, çocuklar ve yaslilar ordusu.. Iste, asil Kuva-yi Milliye (Milli Güç) buydu. “Kuva-yi Milliye, bütün bir halkin maddi ve manevi imkanlari ve kaynaklari ile düsmanin direnmesi, düsmanla savasmasidir. Türk halki milli mücadele de bunu yapmis, örnek bir özgürlük ve bagimsizlik savasi vermistir. Bunu dünyada ilk veren, örnegini ortaya koyan biziz. Ulusumuzun bu evrensel basarisiyla övünmek, gururlanmak hakkimizdir.”
Hiç kuskusuz halkin iradesi Ankara’da kurulan Millet Meclisi’ndeydi. Ancako günün kosullari altinda meclisin bu ifadesini Mustafa Kemal temsil ediyordu. Mustafa Kemal “Meclis Gücünde bir önder, bir Baskumandan’di” Yani Meclis Gücünde bir Önderdi
Suraya gelmek istiyorum:
Bölgemizde bir “güç” olmak istiyorsak ulusun imkanlarini en faydali kilacak biçimde kullanmak ve yönlendirmek zorundayiz. Tarihte bunu yapmis bir halkiz. Yeterki ne yaptigimizi bilelim.
nazifkaracam@gazetetrakya.com
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol