Geçen yil bir bayan gazeteci, yazarlarin nasil yazdiklarini merak edip arastirma yapmis. Bazi yazarlarla görüsmüs, onlara nasil yazdiklarini sormus ve bu arastirmasinin sonuçlarini haber yapmisti. Bir yil sonra bu olayi gündeme getirmek, kendimi de onlarin arasina koyarak, nasil yazdigimi dile getirmek istiyorum.
Hatirliyorum bir yazimda bu konuya deginmistim. Her insan kendi tarifesiyle seyahat eder. Yani herkesin kendine özgü bir yasam felsefesi, hayat görüsü vardir. Çünkü insan kendini hayata programlayarak yasar. Kendisine hangi tür yasam biçimi uygun düsüyorsa onunla yola çikar. Mesela ünlü roman yazari AYÅzE KULIN, ben diyor "En rahat Urfa'da ki dag manzarali evimde yaziyorum." Anlasiliyor ki Ayse Kulin bu dag manzarali evde kendisini tetikleyecek, rahat yazmasini saglayacak hayal ve düsünce ögeleri bulmustur. Onlar neyse Ayse Kulin o ortamda kendini yazmaya veriyor. Tugçe Baran adli bir yazar ise, "Bir istinat duvarina bakarak yazdigini söylüyor. Istinat Duvari her halde düsüncelerini, fikirlerini, hayallerini dayandirdigi bir hayat anlayisi olmalidir. Åzair Cemal Süreyya yazilarini kahvede, ünlü sair ve yazar Atilla Ilhan ise pastanede yazdiklarini söylemislerdir. Deneme yazari, düsünce adami Nurullah Ataç'in yazilarini yatakta yazdigini yillar önce okumustum. Burada listeyi uzatmak, birçok yazarin nasil okudugunu, nasil yazdigini siralamak mümkündür. Ancak kösemiz buna müsait degildir. Yalniz su kadarini söyleyeyim, Fransiz Yazar Balzac kahve içmeden yazi yazamazmis. Hatta yazarlik hayatinda 50 binden fazla kahve içtigini söylerler. Benim nasil yazdigimi soracak iseniz buraya yazdiklarimdan farkli bir yanim var diyecegim.
Yazarlik hayatimin 64'üncü yilinin içindeyim. Yazi yazmak için yer ve zaman aramam. Ancak ve ancak yazinin, kitabin adini koymadan yazi yazamam. Önce yazinin basligini not ederim. Sonra yazmaya baslarim. Kendimce suna inanmisimdir ki yazinin basligini koyarak yazma bana yaziyi disipline etme imkani vermektedir. Baslik bir çerçeve ve sinir olusturmaktadir. Nasil okuduguma gelince:
Her yerde yazarim. Daktilonun basinda kuru bir sandalyede oturmayi severim. Yazilarimi ve kitaplarimi müsvedde yapmadan yazarim. Böyle de bir rahatligim vardir. Radyo ve televizyonun açik olmasi, insanlarin yanimda konusmalari beni rahatsiz etmez. Çünkü yazacagim yaziyi en az bir gün önceden düsünür, planlarim. Hangi kaynaklardan yararlanacagimi aklimdan geçiririm. Yazimla ilgili bilgi kaynaklarinin kütüphanemin neresinde oldugunu önceden düsünürüm. Kütüphanem benim yazmam ve arastirma yapmam için yeterli kitap sayisina sahiptir. Bu vesileyle bir yazarlik özelligimi daha söylemek istiyorum. Yazarken Rumeli türkü ve sarkilarini dinlemeyi severim. Onlari dinlemek yazmama engel degildir. Bilakis türküler, sarkilar beni alir, onlarin tarihine, hayal dünyasina götürür ve bana derin düsünme imkani verir. Size tuhaf gelecektir ama yolda giderken, bahçeyi çapalarken, çiçekleri sularken düsünmek bana büyük keyif verir. Beynimin isindigini hissederim. Bizim gazetenin genç habercileri bana nasil yazdigimi soracaklar diye yillardan beri beklerim, fakat bugüne kadar hiç kimse nasil yazdigimi sormadi. Belki "Yaziyor iste" diye düsünmüslerdir. Yaziyor da nasil yaziyor? Onlar habere nasil gidiyor, bilgisayarin basinda ne düsünüyorlar? Bu da bizim için merak konusudur.
Bugün de böyle..
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol