Üç çocuk babasıyım, çocuklarımın hiç biri ne istediğim düzeyde eğitim alabildi ne de bir işleri var. Bir baba olarak işim zor, gönlüm mahzun. Hangi baba evladının iyi bir eğitim almasını istemez, ve bunun için elinden geleni yapmaz, hiç olmazsa kendini ve ailesini geçindirecek kadar geliri elde edebileceği bir mesleği, işi olsun istemez.
Bir baba olarak belkide ilk kez çocuklarının istediği düzeyde okuyamamış ve bir işleri olmamasına böylesine sevinmişimdir. Benim yolum çocuklarımın eğitim hayatı boyunca hiç Gülen Cemaati ile kesişmedi. Şimdi anlıyorum ki eğer böyle bir kesişme olsaymış bile; ya (babaları gibi biraz deli ruhlu) çocuklarım uyumsuzluktan disiplinsizlikten oralardan kovulur ya da benden isteneceklere benim itaatsızlığım sonucu yollar ayrılırmış. Aslında bazen teklif de gelmedi değil. Okuyanlara özenen bir baba olarak ben de yapıyı bilmediğim için bir oğlumu tavsiye üzerine 'abiler' yanına göndermek istemiştim de oğlum belki kendisine anlatılanlardan bilip gitmek istemeyince ısrarcı olmamıştım. Şimdi bakınca bilerek ya da bilmeyerek verdiğimiz kararın ne kadar doğru olduğunu görüyorum. Bırakın böyle bir yapılanmayı, yatılı kaldıkları yurdun sosyal faaliyeti diyerek bir siyasi partinin etkinliğine götürdüklerinde o güne kadar yurttan ayrılmasına izin vermediğim oğlumun ayrılmasını sağlamıştım. Ki o parti kendi gönül verdiğim parti idi. Ama ben çocuğumu siyaset, ideoloji gözetmeden eğitim aşkı ile oraya göndermişim, farklı amaçlara hizmet edecekse, gelecekte diyet ödemesi istenecekse geri dursun. Sağlıklı düşünen hangi baba çocuğunun gelecekte kendisinden diyet istenerek eğitim almasını, iş sahibi olmasını ister.
Bizim aile kültürümüzde abilik ablalık müessesesi önemli, yeri geldiğinde anne babaya vekildir. Onun içindir ki (her ne kadar çocuklarımıza gereği gibi aktaramasak ta) biz halâ bir yaş büyüğümüz de olsa abimizin ablamızın hatta yaş olarak bizden küçük olsa da abimizin hatırına yengemizin bile elini öper saygıda kusur etmeyiz. Eğitim alanındaki başarılarının inkar edilemez ölçülerde olmasının yanında biraz da bunun içindir Gülen Hareketi'ne benim de aralarında olduğum milyonların gönül bağı. Ta ki; dua için yaşlı gözlerle, göğe açılmasına alışkın olduğumuz eller beddua için açılıp, dilden beddua dökülene kadar, üzerine bir de inanmak istemediğimiz o ses kaydını duyana kadar. 'Devletimize barış istekli mektup yazdı' denince umutlanıp sosyal medya üzerinden gıyaben ben de ona yazmıştım, mektubun içeriğini görünce... Hani yüksekten düşenin parçası bulunur da gönülden düşenin parçası bulunmazmış ya. Biz rızk'ı Allah'tan bilir; rızkın bize gönderilmesine vesile kılınanlara da gönderenin hatırına, ancak gereği kadar saygı duyar muhabbet besleriz, ne fazlası, ne diyeti olmaz.
Otobüs yolculuklarının keyifli sohbetlerle yapıldığı, kısacık yolculuklarda bile bazen kalıcı dostlukların kurulduğu yıllardı, İstanbul'dan dönerken Lüleburgaz'a geldiğimizde; yakın koltuklarda oturan biri o dönemim meşhur siyasetçilerinden birinin babasını sordu. Şivesi yabancı olduğunu belli ediyordu. Hayırdır amca tanıyor musun diye sorduğumda: Eski arkadaşımdı dedi, Kırklareli'ye cezaevindeki oğlunu ziyaret için gittiğini söyleyip buğulu gözlerle ibretlik öyle bir hikaye anlattı ki... 'Evlatlarımızı yetiştiremedik koruyamadık evlat, aşımıza haram kattık, aslında haram da yemedik ama garibanların hakkını başkalarına yedirdik. Biri o siyasetçinin babası olan üç arkadaş, bazı kamu kurumlarına ihale yoluyla gıda maddesi temin eden küçük bir şirket kurduk, yeri geldi paketlerin gramajından kısıp ihale işlerine bakan yetkililere hediye verdik. Bu yolla öyle bir seviyeye yükseldik ki; uçakla Avrupa'ya yemeğe gitmek dahil tam anlamıyla krallara layık hayat yaşıyorduk. Ne zaman ki hızla kaybetmeye başladık; üçüncü ortak intihar etti, benim kızım gencecik yaşta öldü oğlum cezaevinde, her şeyimi kaybettim ama en son evimi kaybedince kaldıramadım felç geçirdim. Asla üzülmüyorum her şeyimi kaybettim, çok şükür ki kendimi kazandım. Şimdi beş vakit namazımdayım, İzmit'te küçük bir manav dükkanında helal yoldan rızkımı kazanıyorum. Ayakta kalan bir tek o sorduğum arkadaş oldu, bildiğiniz gibi onun oğlu yüksek siyasi mevkilerde benimki cezaevinde, ama asla onun yerinde olmak istemem...''
Yolculuğumuzun sonunda, Kırklareli'de eskiden ortaklarıyla buluşup iş planları yaptıkları küçük çay ocağında anılarını tazelelediğimiz Trabzon'lu İsmet Kambur amcadan 1999'daki büyük depremden sonra bir daha haber almadım, öldüyse Allah rahmet eylesin yaşıyorsa Allah yardımcısı olsun, ama sözleri halâ kulaklarımda çınlıyor. Üzerine rahmetli babamın nasihatleri: Çocuklarınıza yedirdiğiniz lokmaya dikkat edin... Çok şükür zengin değilim, sırtında odun taşıyarak ta olsa helal lokma peşindeyim. Değil büyük siyasetçi, dik duruşumdan dolayı köyümde muhtar hatta aza bile olamadım. Allah'tan ümit kesilmez dışında geleceğe yönelik endişelerim var. Çocuklarım işsiz ama çok şükür ki cezaevinde değil. Benim, güçleri ölçüsünde devletin milletin, Allah'ın hizmetindeler. Allah'a şükürden başka kimseye diyet borcumuz yok. Son dönemde gördüklerimizden sonra bundan büyük zenginlik olmasa gerek.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol