ÖĞRETMENİM BANA ÖĞRETMEYİ ÖĞRET

Gazeteci yazar Altan Öymen'in babası rahmetli Hıfzırrahman Raşit Öymen tanınmış bir eğitimci idi. Kendisini Ankara'da Halkevleri'nde tanıdım. O da bir Atatürk Halkevleri üyesi ve çalışanı idi. Prof. Dr. Suat Sinan oğlu ile Genel Merkez'e, toplantılara gelirdi. Bir Ankara akşamında eşim ile beni Gençlik Parkı'nda yemeğe aldı. 1972 Halkevleri Kurultayı zamanı idi. Kulis yapılıyordu. Ben Genel Merkez tarafından Kurultay Başkanlığı'na aday idim. Yemekte konuşurken sohbet Köy Enstitüleri'ne intikal etti. Kendisi "EĞİTİM HAREKETİ" adlı bir dergi çıkarıyordu. Ben de bu dergiye yazıyordum. Bir aralık konuşmamız Köy Enstitüleri'nde uygulanan öğrenme yöntemlerine değindi ve bir öğrenme çağrısı yaptı.
"ÖĞRETMENİM, BANA ÖĞRENMEYİ ÖĞRET" cümlesine vurgu yaptı. Biz eğitimciler yetişen kuşaklara nasıl öğreneceklerini öğretmiyoruz. Oysa eğitimde önce çıkan nasıl öğreneceğimizi öğretmek gelmektedir.
"ÖĞRETMENİM-BANA ÖĞRENMEYİ ÖĞRET" dedi.
Köy Enstitüsü'nde ÖZEL EĞİTİM hocamız rahmetli Mehmet Çukurova idi. Aynı zamanda Okulun Eğitim Şefi idi. Öğrencilere "Şinik Kafalılar" olarak hitap etmeyi severdi. Öğrenciler de ona bir lakap takmışlardı. Hocamız Özel ve Genel Eğitim Metotları dışında eğitim ve öğretimle ilgili fazla bir şey söylemiyordu. Mesela Hıfzırrahman Raşit Öymen'in söylediği yöntemi biz ondan duymadık. Ama kapıyı açmayı bilmeyen içeri girebilir mi? Düşünmek lazım. Mustafa Kemal Atatürk eğitimci değildi ama Harf Devrimi'nde Ulusun Başöğretmenliği'ni kabul etmişti. Okullu Köy ile Okulsuz Köy arasında bir fark olması gerektiğini biliyor, bunu yetkililere bir soru olarak yöneltiyor ve yanıt almaya çalışıyordu. İnönü ise Anadolu'ya öğretmen olarak çıktığını söylüyordu. TÜRKİYE'NİN TEK VE İKİNCİ ADAM'I yani Atatürk ve İnönü ulus eğitimini öne çıkarırlarken eğitim kadrosunun eğitim-öğretimle ilgili bilgilere sahiptiler. Fakat Hıfzırrahman Raşit Bey bunu söylemeyi gerekli görmüş ki söylemiş oldu.
"ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK" öğrenmede, bilgilenmede ilk adımdır. Galiba biz onu bilmiyoruz ve bundan dolayı öğrenmede güçlük çekiyoruz. Acaba okuma isteksizliği bundan mı ileri geliyor? Kim bilir.
Amerikalı eğitim bilgini John Dewey bir yerde diyor ki, "DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENMEK" öğrenmeyi öğrenmektir. Eğitimin, eğiticilerin görevi budur. Ancak eğitici, eğitimci dediğimiz insanlar kitabın kapağını açmıyorlarsa bunu nasıl öğreneceklerdir? Bu mümkün değil. Bugün itibariyle insanların bilmedikleri bildiklerinden daha fazladır. Gerçi Hazreti Süleyman "GÜNEŞİN ALTINDA SÖYLENMEDİK SÖZ YOKTUR" diyorsa da bu o anlamda değil, insan bildiklerini söyler. Bildiklerini söyleyen insanın söyleyeceği bir gün biter. O zaman bilginin yerine yeni bilgiler koymak gerekir. Bu da okumayı devam ettirmek demektir.
Şuraya gelmek istiyorum: İş yapmaktan çok bizim işi nasıl yapacağımızı bilmemiz önemlidir. Ve her şeyden önce eğitimin gücüne inanmamız gerekir. Eğitim dediğimiz zaman öğrenme başlamış demektir. Eğitim ve Bilgiyi ilerde başka bir açıdan ele alacağız. Çünkü insanları karanlıktan aydınlığa çıkaran eğitimdir. Bundan dolayı eğitim "MİLLİ"dir. Ulusun tümü ile ilgilidir.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol