Hep düşünmüşümdür; ya 17 ve 25 Aralık darbe girişimleri başarılı olsaydı diye... Ok yaydan çıkmasın, (mecazi anlamda) ipler p..tun eline geçmeye görsün bir kere. Bir şekilde elde ettikleri ya da başkaları tarafından kendilerine yüklenen güçlere biraz da poh pohlanma eklenince kendini dev aynasında gören darbecilerin, hele ipleri de başkalarının elinde olunca... Kanalizasyon içinde pislik arama misali, kendileri başlı başına bir suç olan darbe dönemlerinin içinden neyi ayırıp neyi yargılayabilirsiniz ki.
Girişim aşamasında kalıp başarılı olamamış darbe teşebbüsleri bile milyonlarcamızın hayatını derinden etkileyip ülkemizin ekonomik ve siyasal yaşamında bu kadar derin yaralar açarak, on yılların maddi manevi birikimini bir çırpıda yok ederken insanın aklına ister istemez; ya başarılı olsalardı sorusunu getiriyor.
ORMANI KESEN BALTANINSAPI...
Mısır'da yaşananlara darbemiydi değil miydi tartışmaları arasında şiddetle karşı çıkanlar oldu, 'sessiz kalarak' destek verenler oldu. Hiç bir tutarlı yanı olmayan yüzlerce kişinin haksız idam kararlarına karşı TBMM'inde grubu bulunan tüm siyasi partilerimiz ortak biri bildiri ile karşı çıktılar. Sonuç: Halkın seçtiği cumhurbaşkanı olası idamdam belki kurtuldu ama o ve taraftarları idam edilmekten de beter haldeyken; ''Mübarek'' temize çıkarılıyor. Peki Mısır halkı, ülkesi ne kazandı, kimden kime bu hizmet. İsrail'e ve o bölgedeki diğer çıkarcılara, planlara olası karşı duracak ülkeler, liderler bir bir saf dışı bırakıldı. Bu gün bölgede 'kukla' olanlar hariç Türkiye ve İran dışında ayakta kalan yok. Onlar da ha bre karıştırılmak isteniyor, istenecek. Eskiden savaşlar yolu ile değişen haritalar, tarih sayfalarından silinen 'tarihi şahsiyet' liderler, bu gün fitne fesat yoluyla; ne acıdır ki hani ormanın baltaya: 'Beni kestiğine üzülmem de sapının benden oluşu kahreder beni' dediği gibi her ülke kendi içindekiler aracılığı ile katlediliyor, katlettiriliyor.
Özellikle haksız idam kararlarıyla tarihe geçen 27 Mayıs ve 12 Eylül'e göre sözde kansız olan 28 Şubat'ın toplum üzerinde halâ süren etkileri belki onlardan bile daha ağır oldu. Ya teşebbüs aşamasında kalanlar... Onların teşebbüsü bile başarılı olmaları halinde yaşanacaklar konusunda korkutucu gerçekleri göz önüne seriyor. Devlet yönetimini açıkça eline geçirmiş olmadan ulaştıkları güç, yaptıkları-yaptırdıkları; 17-25 Aralık'ı planlayanların hedefe ulaşmaları halinde nelere katlanmak zorunda kalacağımızın en güzel göstergesidir. ABD açıkça havadan her iki tarafa da silâh yağdırırken; (resmi bilgi olarak) Türkmen'lere yardım götürdüğü söylenen tırlara yapılan baskın bile ülkemizi uluslararası kamuoyunda zor durumda bırakmaya yönelik: 'Işid başta olmak üzere terör örgütlerine yardım ediyor' senaryosunun bir parçası olarak kime hizmet ettiği çok açık.
Osmanlı döneminde padişahları devirme amacıyla yapılan, o günün darbeleri benzeri bir çok kanlı isyanın örnekleri günümüzde de sergilenmekte; 'demokratik hak arama' bahanesiyle sokaklarımız savaş alanına çevrilip, kan akıp insanlarımız öldükçe bu kandan beslenenlerin fitnesiyle ortam daha da gerilerek geri dönülmez bir hale getirilmek isteniyor ya: Çok şükür ki insanımız ferasetiyle bu fitnenin önüne engel koymayı bildi, biliyor, bilmeli.
Ben 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat vb. ile ilgili belgeselleri izlemek istemiyorum. Kim, hangi açıdan bakarsa etkilenip insan psikolojisinin bozulmaması mümkün değil. Bu yaraları sürekli kaşıyarak taze tutmanın da ders almanın dışında faydası olacağı inancında değilim. 12 Eylül Utanç Müzesi'ni de özellikle bir kez daha ibret almak için gezdim. Darbenin iyisi olmaz. Ben isterdim ki orada Adnan Menderes ve arkadaşlarının da adı, fotoğrafları olsun. Yakın tarihimizin en utanç verici sayfalarından olan 27 Mayıs'ı yıllarca 'Hürriyet ve Anayasa Bayramı' olarak kutlayanların, hele hele ki: 'Aydınlık adına karanlığa vurulmuş bir darbe' olarak görüp halâ savunanların darbelerden şikâyet etmeye hakları olmasa gerek diye düşünüyorum...
İNTİKAM DEĞİL İBRET İÇİN...
12 Eylül Utanç Müzesi'nde kocaman puntolarla yazılmış olan: Unuttuğun kadar suçlu, hatırladığın kadar güçlüsün sözünü görünce aklıma şu geldi. (12 Eylül öncesi; kendilerince haklı oldukları davalarına inanarak ellerine silâh alan ya da inandırılarak verilip birbirine kırdırılan sağcı ve solcu gençler darbenin soğuk yüzü ile karşılaştıklarında işkence ve idamların dışında adalet nedir görmediler. O dönemin karşıt görüşlü bazı gençleri arasında sonradan çok sıkı dostluk bağları oluştu). Bence ah keşke; 'Devrimci 78'liler Federasyonu' bu müzeyi o dönemin 'Ülkücü' emsalleriyle birlikte hazırlayıp, o dönem kendi boyunlarına geçirilen o idam ilmeğini tüm darbe dönemlerinin boynuna geçirebilselerdi. Evet darbe dönemlerini hep birlikte unutmayalım: Ama içimizde küllenen ateşi sürekli körükleyerek intikam almak için değil, ibret alıp bir daha yaşamamak için unutmayalım.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol