Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: "Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz!.."Bu beş şeyin gelmemesi mümkün değildir. Mutlaka gelecektir. Bunlar gelmeden önce, diğer beş şeyin kıymeti bilinmelidir. Geldikten sonra kıymetinin bilinmesinin hasret ve pişmanlıktan başka bir işe yaramayacağı muhakkaktır.
Birincisi: "Ölüm gelmeden önce hayatınızın kıymetini biliniz!.."
Ölüm, her insan için mukadderdir. Ölümden kaçmak, ondan kurtulmak bugüne kadar hiç kimseye nasip olmamıştır. Olamaz da!..
Ölmeyecek biri olabilseydi, Rabbimiz bunu bütün kâinâtı yüzü suyu hürmetine yarattığı ve yaratılmışların en şereflisi sevgili Peygamberimiz aleyhisselama nasip ederdi.
Zümer suresi 29-30'uncu ayeti kerimelerinde meâlen; "Şüphesiz sen öleceksin (Ey habibim) onlar (hasımların) da öleceklerdir. Sonra hepiniz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhâkeme edileceksiniz!.." buyuruluyor.
İnsan, bir şeyden kaçtıkça ondan uzaklaşır. Aradaki mesafe gittikçe artar. Ölüm hariç! Ondan ne kadar kaçarsak kaçalım, ona doğru koştuğumuzu Azrâil aleyhisselamla karşılaşınca anlarız...
Azrâil aleyhisselam bir gün insan suretinde Davud aleyhisselama gelir. Davud aleyhisselam ona kim olduğunu sorar. O da şöyle cevap verir:
"Ben hiç kimseden (Padişahlar dahil) korkmayan, istediği saraylara, köşklere, evlere dilediği zamanda girebilen biriyim."
Davud aleyhisselam ona, "Öyle ise sen Melekül-mevtsin (ölüm meleğisin)" der. O da "evet" diye cevap verir.
Ölüm gelmeden önce hayatın kıymeti bilinmelidir. Bu da, ölümü hatırlamak ve öldükten sonraki hayat için hazırlık yapmakla olur. Hatırlanmaz ise hazırlık da yapılamaz!
Seyahat ederken yolumuzda keskin bir viraj olduğunu bilirsek; ona yaklaştığımızda süratimizi azaltır ve rahat bir şekilde virajı alarak yolumuza devam edebiliriz. Unutursak ve aniden virajla karşılaşırsak dönmemiz mümkün olmaz, tepetakla yuvarlanırız.
Ölümü hatırlayan büyük faydalar elde eder. Tövbesini geciktirmez. Ölümün ne zaman ve nerede geleceği bilinmez. Kanâatkâr olur, sıkıntılara sabreder, ibadetlerini usanmadan ve severek yapar.
Hiç şüphe yoktur ki; insan, içinde ruhu olmayan bir ceset haline gelecektir bir gün.
"Can (ruh) kafeste humâ kuştur,
Kuş kafesten uçar bir gün.
Bastığımız kara toprak,
Boyumuzdan aşar bir gün."
Ölüm en büyük vaizdir. İbret almak gerektir. Kabristandan geçerken mevtâlara okumalıyız. Onların halinden de ibret almalıyız. Onlar da bir zamanlar bizim gibi canlı ve neşeli idiler. Gülüyorlar, geziyorlar, yaşıyorlardı. Biz de bir zaman gelecek onlar gibi olacağız. Onlar gibi toprağa girmek zorunda kalacağız!..
Bir gün bir adam Fudayl bin İyad hazretlerine gelir ve nasihat ister. Fudayl bin İyad rehimehullah sorar: "Baban hayatta mıdır?" O da "hayır" diye cevap verir. Bunun üzerine ona şöyle söyler: "Babasının vefatından ibret almayana nasihat kâr etmez."
Adamcağıza nasihat etmemiş gibi olsa da bu sözü ile en güzel nasihati böylece vermiştir.
Yani: "Baban öldüğü gibi sen de öleceksin. Babanın gittiği yere sen de gideceksin. Orada işine yarayacak olan işleri, fırsat elinde iken yapmaya gayret et!" Yoksa o zaman pişmanlığın hiçbir faydası olmaz!..
Sual: (Bugün evliya, mürşid, dergâh, tarikat yoktur. Bunun için dînî anlamda emîr yoktur) deniyor. Bunlar doğru mu?
CEVAP: (Evliya, mürşid-i kâmil yok) demek çok yanlıştır. Belki azdır, ama mutlaka vardır.
Evliya zatları herkesin tanıması elbette zordur. Evliya zatlar, kendilerini gizler. Bunun için evliyayı tanımak zordur. Piyasada, (Ben evliyayım, ben mürşidim) diyen çok olsa da, bunlara itibar etmemeli.
Üçler, yediler, kırklar gibi adlandırılan Evliya zatlar nasıl inkâr edilir? Bir hadis-i şerif:
(Her asırda salih zatlar vardır. Bunlar 500 kişi olup kırkı ebdaldir.) [Ebu Nuaym]
Ayrıca her asırda gelen, müceddid olan büyük âlim ve evliya zatlar da vardır. Bir hadis-i şerif:
(Allahü teâlâ, her asırda dinini yenileyecek bir müceddid gönderir.) [Ebu Davud]
Dini bid'atlerden temizleyen müceddid zatları inkâr etmek daha kötüdür. Müceddidlerin çoğu mürşid-i kâmildir. Her zaman Ehl-i sünnet olan, doğru bir taife de [bir grup] bulunur. Bunların başında bir emîr, bir mürşid-i kâmil vardır. Bu taife Kıyamete kadar devam eder.
Mişkat'taki, (Ümmetim arasında, doğru yolda olanlar, her zaman bulunur) hadis-i şerifi de gösteriyor ki, (Evliya yok, mürşid-i kâmil yok, emîr yok) diyenler, Kıyamete kadar devam edecek olan doğru gruba asla zarar veremez.
Dinimizin yayılması, eskiden tekkeyle, dergâhla olurdu. Tekke, dergâh yok diye, mürşid yok demek ahmaklıktır. Mürşid, bir tekkede, dergâhta oturan zat değildir.
Mürşid-i kâmil, bütün sözleri, bütün işleri, İslamiyet'e uygun olan, İslâmiyet'i iyi bilen Ehl-i sünnet âlimidir. İnsanların Allahü teâlânın rızasını kazanmalarına vasıta olan zattır. (İ. Ahlakı)
Mürşid-i kâmile kavuşmak, en büyük saadettir. Onu aramak birinci vazifedir. Hakiki Mürşid, kıyamete kadar mevcuddur. Halis olan taliblere kendisini tanıtır. Düşmanlardan, ahmaklardan saklanır. (H.S.Vesikaları)
(Dünyada böyle insan yok) demek ilmî değil, indîdir. Nefis, kimseye tâbi olmak, itaat etmek istemez. Emîrsiz yaşamak ister. (Ben kitaplara uyarak dinimi yaşarım) der. Hâlbuki dinimizde emîrlik çok önemlidir. 2-3 kişi bile bir araya gelse, biri emîr tayin edilir ve o emîre uyulur. Emîrsiz, başıboş dine hizmet olmaz. Bunun için Hazret-i Ali de, (Mutlaka bir emîr tayin edin! Emîrsiz olmak şeytanla beraber olmaktır) buyuruyor.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol