ÖLÜ KÜLTÜRÜ DİRİLTMEK NASIL OLACAK?

1960'lı yılların başında İstanbul-Çapa Eğitim Enstitüsünde kurslara katılmıştım. Kurslar bir yaz boyunca devam etti. Birçok ünlü eğitimciyi, edebiyatçıyı, tarihçiyi o zaman tanımıştım. Tarihçi Emin Oktay, Faik Binal, Edebiyatçı Ahmet Kabaklı, Behçet Necatigil, Orhan Şaik Gökay, Coğrafyacı Rauf Miral orada idiler, derslerimize giriyorlardı. Bir pedagoji dersinde Mesude Sürmeli'nin öğretmen tanımını yeni söylemiş gibi hala hatırlarım. Mesude Sürmeli  demişti ki " Türk öğretmeni girdiği ilk derste edindiği bilgi ve tecrübeyi 30 yıl tekrar eden insandır. " Gerçekten arada bir öğretmenlerle ilgili anketlere bakacak olursak bugün dahi öğretmen çoğunluğunun kendilerini yenilemedikleri, okumadıkları anlaşılmaktadır. Neyse bugün konum bu değil. Konum Çapa Eğitim Enstitüsünde ünlü şair ve edebiyatçı rahmetli Behçet Necatigil'e söylediğimdir.
Rahmetli Ahmet Kabalı hocanın edebiyat dersinden çıkmıştık. Bahçede Necatigil Hoca ile karşılaştım. Onun ile iyi görüşüyorduk. Cumhuriyet de bir iki yazımı okuduğunu söylemişti. Necatigil'e " Hocam be dedim, şu divan edebiyatını neye okutuyorsunuz. Baştan aşağı Osmanlıca. Osmanlıca ölü bir dil değil mi? Türkçeyi ana dilimizi bir iyice öğrensek, Dilbilgisi kurallarına göre okuyup yazsak daha iyi olmaz mı? " Olur Tabi" dedi. " Ayrıntılarına girilmeden divan edebiyatının kalın çizgileriyle öğrenilip bilinmesi Cumhuriyet Edebiyatını daha iyi bilmek ve anlamak bakımından yararlı olacağını düşünüyoruz. Divan Edebiyatı bir Osmanlı Edebiyatıdır. Osmanlıca dil ile oluşmuştur. Osmanlıca da Türkçe, Arap ve Farsça dillerden oluşmuş bir dildir. Bu özelliği nedeni ile Osmanlıca milli bir dil değildir. Osmanlıca'yı Divan Edebiyatı'nı daha çok araştırmacıların öğrenmesi gerekir. Divan Edebiyatı ölü bir edebiyat değildir ama tamamen de diri, dinamik bir dilin edebiyatı sayılmaz."
Aradan 50 yıl geçti. Türkiye'de Cumhuriyet demokrasiye dönüştü, köprülerin altından çok sular akıp geçti. Osmanlıca eski basılı kitaplarda, kütüphane raflarında kalmışken ve Cumhuriyet yılları içinden birkaç kuşak geçip gitmişken neden Osmanlıca'nın okutulup öğretilmesine gerek görüldü? Biz bunu yeni Osmanlılığın bir yansıması olarak görüyoruz. Yüzyıllar boyu ancak bir avuç aydının yazıp okuduğu, saray ve çevresinin bir kültürü ve dili olan Osmanlıca'yı bugünkü kuşaklara öğretmeye kalkmak boşuna bir gayret olacaktır. İranca ve Arapça çok kelimelerden oluşmuş bir kültürü, bir dili öğretmek kolay olmayacaktır. Farsça (İranca) kelimelerin çoğunluk oluşturduğunu dil ve yazı Osmanlılarında devlet dili idi. Arapça Divan Edebiyatı ve kültürünü meydana getirmiştir. Okumuşların yazı dili idi. Bu iki nedenden dolayı Türk halkının sağduyulu aydınları, insanları HALK DİLİ ve edebiyat kültürü'nü yaratmışlardır. Cumhuriyeti kuranlar Dil Devrimi'ni, dilde arama ve taramaya bu temel Kültür'e dayandırarak yapmışlardır. Çünkü ana dil Türkçe ile yaratılan bu kültür bizim kültürümüzdü. Osmanlı okumuşları Arap yazısı'nda Farsça ve Arapça kelimeleri fazlaca kullanınca bu dillerdeki Türkçe sözcükler Halkın Dili'ne sığınmışlardır. Cumhuriyet işte bu dili tarayarak Yeni Tük Dili'ni sadeleştirmeyi başarmıştır. Bu maya tutmuştur. Osmanlıca Osmanlı Kültürünü araştırma dilidir. Bu dil araştırmacılara lazımdır. Buna bir itirazımız yoktur. Elbet Osmanlı Edebiyatı, Osmanlının yarattığı kültür araştırılmalıdır. Onun zenginliğini dünya bilmelidir. O kültür, o edebiyat da bizimdir. Ama günümüze yanıt vermiyor  "Tahriri, Aeaybü-i Mahlukat ve Garaiyibü-i Mevcüdat" Osmanlıca bu işte.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol