Babaeskili Hamdiye Bekar Hanımdan söz etmek istiyorum. Çünkü Kofçağız'ın Kula Köyünde doğa ile barışık bir yaşam biçimi kurmuş. Geçen gün çevrecilerden Ahmet Morgül, Hasan Tuna, Bünyamin Çakır ve eşi Kula Köyünden Hamdiye Bekar Hanım'ı ziyaret ettik. Doğa ile baş başa kalmayı, yaşamayı bilgi ve bilinci ile tercih etmiş bir Cumhuriyet Hanım'ı bu bağlamda bir takım düşüncelere, bilgilere, doğadan yararlanma yeteneğine sahip olmalıdır. Ben şahsen konuşurken Hamdiye Bekar'ın bu tarafını gözlemlemeye çalıştım. 3 yıldan beri yaşadığı Kula'da tek başına ve bir inşaat ustasının bilgi ve becerilerinden de yararlanarak evini, mutfağını doğanın imkanları ile dizayn edip inşa etmiş bir insanın tutkusu vardır. Hamdiye Bekar Hanım ben hayatta üretken olmalıyım. Her şeyi yapabilmeliyim. Tabii yapabileceğimi yapmalıyım. Doğa hayranı bir insan olarak doğanın nimetlerinden yararlanmalıyım diyor.'' Nitekim bize yaptığı ikramların hemen hemen tümünü yöre ormanlarından temin etmiş, yetiştirmiş, becerikli elleri ile evirmiş, çevirmiş, yapay hiçbir şey kullanmaksızın yiyeceklerini hazırlamış. Zaten kendisi de herkese kolay gelen ekmek yapmanın dışında çok şey yapacak bilgi ve beceriye sahibim, diyor.
Hamdiye Bekar Hanım'ı anlamak zor. Kendisini doğaya bırakmayı sürekli bir iş hayatı yaşamak için, doğaya koşması doğayı sevmesinden ileri geliyor. ''Doğa sevgisi, bir başka şey'' diyor. Ancak bilinçli ve bilgili bir kent kadınının doğaya açılması, doğa şartlarına uygun bir yaşam biçimi oluşturması düşündürücüdür. Herşeyden önce bir kadının tek başına doğaya açılması, doğa şartları ile mücadele hayranlık uyandıracak bir yaşam anlayışıdır. Çağdaş bir düşünce olması gerekir. Hamdiye Bekar Hanım Kula köyüne, uygarlığın olmadığı bir yaşam yerine niye gelip yerleşmiştir? Bunu sordum kendisine. Ona dünyanın ünlü eğitim düşünürlerinden J.J.ROUSSEA'nın 1789 Fransız İhtilalinin fikir babalarından olduğunu, yeni fikir ve düşüncelerinden dolayı Parisliler tarafından taşlandığı için Paris 'i terk edip İsviçre'de bir orman içinde bir eve yerleştiğini, hergün orman gezileri yaparak düşünce ve fikir ürettiğini, sonrada yazdıklarını kitaplaştırdığını, bunları '' YALNIZ GEZERİN HAYALLERİ'' kitabında anlattığını söyledim. Kitabı okumak istediğini söyledi, veririm dedim. Benim şehire, küskünlüğüm, şehir hayatına bıkkınlığım yok dedi. Tabiatı ve üretkenliği sevdiğini söylemekle yetindi. Yani Hamdiye Bekar Hanımın şehirle, şehirli ile, şehir hayatı ile bir sorunu yok. Onun sorunu kendisini kanıtlamak, başarmanın, üretmenin mutluluğunu, sevincini yaşamak. Mesele bu. ''Ben doğanın akıllı varlığıyım” demek…'
Şimdi Kofçağız'ın KULA KÖYÜN'nde bir kentli kadın, biraz ötede ünlü düşünürümüz Ziya Gökalp'in ''KÖYDE MEDENİYET YOKTUR'' dediği Kula Köyü insanları, köylüleri var. Elbetti ki Hamdiye Hanım ile Köylülerin birbirine ihtiyaç duyacakları zamanlar olacaktır ve beklide olmuştur. İnsan insana muhtaçtır. Hamdiye Bekar çöpünü poşete koyacak, poşetin ağzını bağlayıp bir yere bırakacaktır. Uygar hali bunu gerektirmektedir. Köylü insanımızın böyle bir sorunu yoktur. O istediği yere çöpünü atar ve bundan da memnun olduğunu belli eder. Fakat Hamdiye Bekar Hanım bunu yapamaz. Sorunu çözecek kadar akıllı ve zekidir. Köy ile kent birlikte doğanın geniş özgürlük ve mutluluk alanında yaşamaya devam edecektir. Vaktimiz ve de yerimiz olsa da Hamdiye Hanım'ı uzun uzun anlatabilsek. Çünkü onun yaşam biçiminden, başardıklarından, kişiliğinden alacağımız dersler vardır. 3 bin yıl önce yaşamış SOLON ne diyor: ''İNSAN ÖĞRENE ÖĞRENE İHTİYARLAR.''
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol