OSMANOĞULLARI AİLESİNDEN CUMHURİYETE

Türkler, Ortaasya'dan Türkiye Cumhuriyetinin ilan edildiği 1923 yılına kadar AİLE DEVLETLERİ tarafından yönetilmişlerdir. İdarenin halka verilmesi, Halk İradesi'nin tanınması Cumhuriyet ile mümkün olmuştur. 1876 yılında ilan edilen 1. Meşrutiyette halkın tanınması, devlet idaresinin halk adına yapılan yasalarla yönetilmesi öngörülmüşken bir takım yetkiler ve son sözü söylemek yine Osmanlı Sultan'ında kalmış, o da Osmanlı-Rus Savaşı’nı bahane ederek meclisi kapatmış, Anayasayı rafa kaldırmıştır. Bu durum 1908 2. Meşrutiyetin İlanına kadar devam etmiştir. İkinci Meşrutiyet birinci meşrutiyete oranla halka dayalı, halkı kucaklayan bir idare olmuştur. Halk bu idareyi alkışlamıştır. Hürriyet, Adalet, Musavat(eşitlik) gibi kavramları anlamamış olsa bile meşrutiyet halkı coşturmuştur. Sesini yükseltmesine, seçim sandığına gitmesine vesile olmuştur. Bu anlamda 1908 MEŞRUTİYETİ bir devrimdir. Halk İdaresine vesile olmuştur. Bu anlamda 1908 MEŞRUTİYETİ bir devrimdir, Halk İdaresine doğru atılmış bir adımdır. Fakat ne var ki Rumeli bu zaman kaybedilmiştir. Ülkeyi terk edenler (Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa) bu dönemde siyaset sahasında görülmüşlerdir.
İkinci Meşrutiyetten 1923 Cumhuriyetine gelinceye dek Türkiye büyük çalkantılar, tartışmalar içersinde kalmış, Çanakkale hariç, girdiği savaşları kaybetmiştir. Tarihinin en büyük can, mal ve toprak kaybına uğramıştır. Bunları halk bilmiyorsa, bilmelidir. Çünkü, büyük olayların yaşandığı, büyük sıkıntıların çekildiği bu 15 yıllık ara dönemde ortaya MUSTAFA KEMAL çıkmış, Türkiye doğmuştur.Türkiye büyük sosyal, siyasal olayların yaşandığı bir sürecin sonunda, Mustafa Kemal gibi bir ASKERİ DEHA'nın dahihane sevk ve idaresi sayesinde vatan sahibi olmuştur.
Türk halkının Mustafa Kemal önderliğinde yaptığı mücadele ve savaşlar şüphesiz ki Hürriyet ve Bağımsızlık mücadelesidir. Halkımız Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşında emperyalizme meydan okumuş, ayağına, kollarına vurulan esaret zincirlerini paramparça etmiş, yeni bir devlet, yeni bir idare kendisinin ne olduğunu bilen bir ulus, tarih sahnesine çıkmıştır.
Bu konuların bazı değişik ifadelere bağlı olarak çok yazıldığını biliyoruz. Ben de bu konuları sık sık yazanlardanım. Yeni kuşaklar da okusunlar diye kitaplarda yazmışızdır. Bunu neye yaparız? Bunu geçmişi unutmamak için yaparız.
Günümüzde bazen geçmişin unutulduğunu görüyoruz. İnsanın unutmaya mahkum olduğunu da biliyoruz. Fakat yine de halkımıza arada bir geçmişi hatırlatmakta yarar ve gerek görüyoruz. Türkiye dost görünüp de düşmanca niyetler taşıyanların çemberi içersindedir. İçinde bulunduğumuz Ortadoğu Coğrafyası güçlü, kudretli, uyanık ve dinamik bir Türkiye'yi zorunlu kılmaktadır. Bu gerçeğin geç anlaşılması bir sorun ise de ülkemiz bunu göğüsleyecek kuvvettedir. Atalarımız SU UYUR DÜŞMAN UYUMAZ demişlerdir. Bunu bir gerçeği bildikleri ve yaşadıkları için söylemişlerdir. Geçmişten ders almak için geçmişin arada bir hatırlanması, gaflet ve dalalet içersinde isek bizi uyandırması yerinde olur. Mesele kurda kuşa yem olmadan yaşamaktır.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol