Özçelik: "Nasreddin Hoca'yı Mevlana ve Yunus Emre'den ayırmak mümkün değil"

Sevgi Dünyası Kültür Sanat ve Eğitim Derneği bünyesinde yapılan ve artık Kırklarelili tarafından benimsenmiş olan "Sevgi Dünyası Salı Sohbetleri" kaldığı yerden devam ediyor. Gelenekselleşen Salı sohbetlerinin bu haftaki konuğu edebiyatçı yazar - şair Mustafa Özçelik'ti.
Sevgi Dünyası Kültür Sanat ve Eğitim Derneği Salı sohbetlerinin bu haftaki konusu ise "Nasreddin Hoca'nın kişiliği" olarak belirlendi. Konu bu kadar eğlenceli ve akıllı bir karakter olunca misafirlerin büyük bir bölümünü çocuklar oluşturdu. Salı sohbetlerine gelen çocuklara ayrıca Nasreddin Hoca ile ilgili kitaplar hediye edildi.
Düzenlenen Salı sohbetlerinin bu haftaki konukları arasında Kırklareli Vali Yardımcısı ve aynı zamanda dernek Başkanı Tacettin Özeren,  Kırklareli il Özel İdaresi Genel sekreteri Ziya Eser, Kırklareli il Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Çaltı,  Kırklareli Gıda Tarım ve Hayvancılık il Müdürü Hakan Keçeci, Kırklareli İl Dernekler Müdürü İsa Memiç, Kırklareli il Sağlık Müdürü Metin Bozkır ve birçok okul müdürü de edebiyatçı yazarın ağzından Nasreddin Hocayı dinlemek için Sevgi Dünyamız derneğindeydi.
"Medeniyetin gülen yüzü Nasreddin Hoca" diyerek Salı sohbetine başlayan Özçelik tarihin eskitemediği karakter ile alakalı şunları söyledi; "Nasreddin Hoca Her yaş grubunun sevebildiği bir insan. Fakat zaman içinde eğitimcilik yaptık. Gençlere model insanları sunmaya, anlatmaya çalıştık. Bu çalışmalarımız sırasında gördük ki Nasreddin Hoca doğru bir fotoğrafta sunulmuyor insanlara. Farklı bir Nasreddin Hoca var. Bu milli kültürümüz adına duyduğumuz kaygı sebebiyle ulaşabildiğimiz kaynaklardan ya da fıkraları üzerine yaptığımız incelemelerden çıkan sonuçlara göre, gerçek bir portre sunmaya çalıştık. Türk İslam kültürünün bir büyüğü olarak sunmaya çalıştık. Yorumladım ama bu benim dünya görüşümden dolayı değil, tarihi kaynakları temel alarak bunu söylüyorum. Fıkralar da kaynak teşkil ediyor. Burada şu da sorulacaktır, "Bu fıkranın Nasreddin Hoca fıkrası olduğunu nereden biliyorsunuz?" Bunu hiç kimse tam olarak bilemez. Çünkü Hoca'nın sağlığında ortaya konan yazılı bir eser yok. Nasreddin Hoca sözlü kültürün bir eseri. Onun vefatından en az iki yüz sene sonra bu fıkralar derlenip toparlanmaya başlanmış. Bu süre içerisinde ilaveler, çıkarmalar, değiştirmeler mutlaka olmuştur. Tarihi belgeler ışığında bir 'hoca' portre çıkardığımızda ne tür bir fıkra onun fıkrası olabilir sorusunu cevaplamak o kadar da zor değil. Bu genel çerçeve içinde Hoca'ya baktık ve bu kitap ortaya çıktı. Hoca fıkralarıyla artık tartışma kabul etmez birisi olduğu için, her türlü fıkrayı üreten kişiler, bölgeler fıkranın yaşanırlığı için onu Hoca'ya ait gösterme ihtiyacı duyuyorlar. Aynı şey Yunus Emre için de geçerli. O da tasavvufi şiirde kendi damgasını vurmuş, o yüzden yazılan pek çok şey ona mal ediliyor. Her fıkra Nasreddin Hoca'ya mal edilirse yaşıyor. Yani "Bir gün Nasreddin Hoca..." diye başlatmazsanız, fıkranızın yaşama şansı yok. Ama biraz önce çizdiğimiz Hoca portresi içinde düşündüğümüz zaman yüz kızartıcı fıkraların ona ait olmadığını çok rahatlıkla fark ediyoruz. Çünkü sözünü ettiğimiz kişi adı üzerinde bir 'hoca' zaten, din eğitimi almış. Müstehcenlik de hayatın içinde kimileri için bir konudur ama bunlar daha çok alt gruplar arasında konuşulan mevzulardır. Üst kültür gruplarının konuları arasına bu tür mevzular girmez. Hoca için yapılan amiyane de olsa güzel bir tabir var. "Yahu, adamda zaten deha var, ne yapsın müstehcenlik?" O unsuru kullanmadan da güldürme, düşündürme özelliğini zaten yansıtabiliyor. Müstehcenliğe ihtiyacı yok ki. İnsan zaaflarını kullanma çağdaş mizahın bir özelliği. Kesinlikle. Bilhassa Afrika ve Ortadoğu bölgesinde Çuha tipi var, bilhassa Nasreddin Hoca'yla özdeşleştirilen. Kimilerine göre de hocanın fıkraları onun fıkraları olarak anlatılıyor, kimilerine göre de hoca orada o tip olarak ortaya çıkmış. Oysa Çuha ayrı bir şahıs. Nüktedan biri. Onda bu tür özellikleri olan fıkralar mevcut. Bence birileri o fıkraları Nasreddin Hoca fıkralarının içine kattılar ve hocaya böyle bir kimlik biçtiler. Biz kitabımıza bu tür söyleyişleri almaya haya ettik. Toplumsal konumu olan birinin o tür ifadeleri söylemesi mümkün değil. Hoca camide vaiz, halkın içinde önderliği var, böyle mevzular ulu orta konuşulmaz. Bunu çizmek lazım. Bu tür fıkraları çizmek lazım. Fıkhı açıdan ihtilaflı fıkralar da var, onlar da sonradan eklemedir. Yine bunlar da Hoca'nın adının altında anlatılıyor, güven duyulması için. Bizim milli kültürümüzdeki şahsiyetler için hep yapılan bir şey. Önce unutturmak, yok saymak istiyoruz. Şayet unutturamazsak yanlış bir model olarak rengini değiştiriyoruz. Maalesef bu Hoca'nın başına gelmiş bir durum. Ama biz Hoca'ya hangi yamayı vurursak vuralım o ekleme parçalar onun üzerinden düşüyor. Hoca, adının da verdiği bir sorumlulukla hocalık yapıyor. Toplumu eğiten, bilgilendiren, yanlışlarını gösteren bir tavır sergiliyor, tek farkı bunu mizah üslubuyla yapıyor. Nasreddin Hoca'yı o çağdaki bir Mevlana'dan, Yunus Emre'den, Hacı Bektaş-ı Veli'den, Şeyh Edebali'den ayırmak mümkün değil. İnançlarla alay eden bir fıkra Hoca'nın fıkrası olamaz. Kaynaklardan anlaşılıyor ki, Hoca Sünni akideye mensup Hanefi bir Müslüman. Üstelik bir din adamı. Bir din adamının inandığı dinin değerleriyle laubali bir şekilde konuşması mümkün değildir. Mesela Hoca'ya soruyorlar. "Falanca kişi oruç yiyor." diye. Hoca cevap veriyor, "Keşke namazı da yese." şeklinde. Bir an tebessüm edebilirisiniz belki ama bunda espri yok, zekâ yok, bu tam bir Bektaşi mantığıdır. Hacı Bektaş Veli anlamındaki Bektaşiliği tenzih ederek söylüyorum. Türkçe'nin inceliklerini yansıtmalı. Hoca aynı zamanda iyi bir Türkçecidir. Deyimlerimizin pek çoğu Hoca'dan geçmiştir. Bir fıkrada ahlak dışı ifadeler varsa bu Hoca'nın fıkrası olamaz. Belli bir bölgeyi, belli bir yeri anlatıyorsa olmaz. Hoca evrensel bir tiptir. Temel tipi bir bölgeyi ifade eder, Bekri Mustafa ayyaşlar grubunu temsil eder, İncili Çavuş saray meddahıdır. Hocanınki ise bütün bunların üstünde genel bir fıkra tipidir. Fıkralara bu yönden de bakılabilir. Kişileri küçümseyen, fiziksel kusurlarıyla dalga geçen fıkralar da onun olamaz. Onun dininde mizah, gülme, latife, şakalaşma vardır. Ama temel ölçü insan onurudur. Bu da ayırt edici bir özelliktir."
Sevgi Dünyası Kültür Sanat ve Eğitim Derneği Salı sohbetlerinin bu haftaki konuğu olan edebiyatçı yazar Mustafa Özçelik'e Vali Yardımcısı Tecettin Özeren Tarafından bir de plaket verildi.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol