Atatürk sagliginda en çok Mustafa Necati’nin Milli Egitim Bakanligina ilgi duymustur. Bunun nedeni Mustafa Necati’nin devrimci ve yaratici, çaliskan bir karaktere sahip oldugunu gerek daha önceki hizmetlerinde gerekse Milli Egitim Bakanligi sirasinda görmüstür. Mustafa Necati, Milli Egitim Bakani oldugu zaman henüz 30 yaslarinda idi. 32 yaslarinda da Zeybek oynarken öldü, Atatürk’ü acilar içinde birakti. Ilk defa da Atatürk’ü ona aglarken gördüler.
Bir gün memleket meselelerini Mustafa Kemal’e anlatmaya gelen devlet katindan yetkili kisiler, Mustafa Necati’yi Atatürk’ün yaninda görmüsler, onun yaninda konusmada, kendilerini anlatmada bir sakinca görmemislerdir. Mustafa Necati de onlari dinlemeyi yeglemistir. Çünkü birçogunu tanimakta, bilgi seviyelerini, düsüncelerini, memlekete bakis açilarini bilmektedir. Nihayet Atatürk dinlemis, Mustafa Necati dinlemis, devletin anli sanli kisileri çekip gitmisler. Sonra Atatürk ile Mustafa Necati birbirlerine bakismislar, “Ne diyorsun bunlarin söylediklerine Necati” demis. “Ne diyeyim Pasam, anlattiklarinin hepsi katakullü. Çünkü kendileri alaturka insanlardir.”
Mustafa Kemal zamaninda “ALATURKA INSANLAR” daha mi çoktu bilmiyorum. Çok olsalar bile Cumhurbaskani Atatürk’e, Basbakan Ismet Inönü’ye Alaturka Isler yapmalari pek olasi degildir. Atatürk de, Ismet Inönü de devlet islerinde çok dikkatli ve duyarlidirlar. Onlara göre devletin mali milletin malidir, ona el uzatanin elleri kirilir. Bu sözü çok partili hayatta rahmetli Ismet Inönü, Adnan Menderes’e birkaç defa söylemistir. “Beytül Mala El Uzattirmam” demistir. Yani ellerinizi devletin malina, hazinenin içine sakin olaki uzatmayin, demek istemistir. Çünkü, bu iki devlet adami, Yeni Devlet’i kurmadan önce Osmanlilar zamaninda halkin “Devletin mali deniz yemeyen bilmem ne dediklerini duymuslardir. Cumhuriyeti ilan ettikten sonra bütün gayretleri ile halkin bu kanaatini silmek istemislerdir. 1930’un 20 Araliginda Atatürk Kirklareli Halk Firkasi (CHP) binasinda konusurken Kizilcikdereli Ahmet Aga’nin nüfus dairelerinde rüsvet alindigini söylemesi üzerine nasil sertlestigi, yanindaki müfettislere nasil emirler verdigi, Ahmet Aga’ya ne dedigi tarihen sabittir. Zaten halk da onlarin yüceliklerine, faziletlerine, yurtseverliklerine inanmis oldugu için “Keske onlar bugün yasasaydilar da bunlar olmasaydi” dedigini duymusuzdur.
ALATURKA, Türk usulu müzik, Türk usulü yasam biçimi ve hareket tarzi demektir. Çok partili hayata yeni girdigimiz yillarda Atatürk’ün çevresi yazarlarindan Falih Rifki Atay, 1950’li yillarda memleketi idare edenlere bakarak, “Bunlarin Hepsi Beynelmillel Alaturkaci” demistir. Hani Avrupalilarin, yabancilarin yasama biçimine bakip söyledigimiz, “Onlarin hayati bize benzemiyor” dedigimiz bir sey var ya o, onlarin uygarliklaridir. Bizim anlamadigimiz budur. Uygarlik, demokratik rejimlerde ülkeyi yönetenlerin yaptiklarini sorgulamak, niçin, neden, nasil” yaptiklarina tepki göstermektir. Demokrasi bir anlamda TEPKI demektir. Ülke sorunlarina, halkin sikintilarina sahip çikmak, sikayetlere kulak vermektir. Toplumu Alaturka Oyunlarla aldatmamak, oyalamamaktir. Demokrasi zor bir idaredir ancak insan tabiatina (dogasina) uygun bir idaredir. Onu “KADIFE ELDIVEN IÇINDE DEMIR YUMRUK” olarak tarif ederler. Bu, devlet disiplini, kanun hakimiyeti, özgürlüklerin sorumluluk içersinde kullanilmasi demektir. Devlet zaafa ugradigi zaman her sey alaturkaya dönüsür ve alaturkacilarin isi olur. En büyük tehlike budur. Bu gün böyle bir süreç yasanmaktadir. Alaturkacilar, katakullücüler halkin kafasini karistirmislardir. Artik halk saglikli düsünemez olmustur.
nazifkaracam@gazetetrakya.com
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol