Edirne Kent Oda müzigi Orkestrasi büyüledi
Kirklareli Belediye Baskanligi'nin Kültür ve Sanat Etkinlikleri kapsamindaki Aralik ayi boyunca gerçeklestirilecek programlari hiz kesmeden devam ediyor. Cumartesi günü Papaz'in Evi'nde ilk olarak Edirne Kent Oda müzigi Orkestrasi'nin dinletisi yapildi.
Dinletiye Kirklareli Belediye Baskani Cavit Çaglayan'in yani sira sivil toplum örgütleri temsilcileri ve vatandaslar katildi.
Saat 14.00'te baslayan müzik dinletisinde Edirne Kent Oda müzigi Orkestrasi, katilimcilara yabanci klasik parçalar seslendirdi. Yaklasik bir saat süren dinleti büyük begeni topladi.
Özdogan;"Bilinmeyen sey merak edilmez"
Papaz'in Evi'ndeki ikinci etkinlik ise Prof. Dr. Mehmet Özdogan'in "Bir düsünce sistemi olarak arkeoloji" adli sunumu oldu. Saat 15.00'te baslayan panelde Özdogan, söze Kirklareli ile basladi. Kirklareli'nin, Türkiye'de kültürde basi çekebilecek bir potansiyelinin oldugunu aktaran Özdogan, buranin daha da canli olacagini söyledi. Özdogan daha sonra Türkiye'de arkeolog olmanin zorluklarindan bahsetti. Arkeolojinin Türkiye'de birçok saptirilmis tanimi oldugunu ifade eden Özdogan; "Bazen biz bile ne yaptigimizi anlatmakta zorluk çekiyoruz. Bizi sürekli olarak bir serüven pesinde, birazda egzantrik ugras sahibi olarak görüyorlar. Åzimdi, herkesin ilk düsündügü 'Neden arkeoloji yapiliyor' sorusundan sunumuma basliyorum. Birçok kisi arkeolojinin merak oldugunu savunur ve söyler. Aslinda insanlar hiçbir seyi merak etmemisler. Bu yaklasim dogru degildir. Osmanli Devleti zamaninda herkesin gözü önünde bulunan piramitler hiç kimse tarafindan merak edilmemistir. Osmanli Misir'da birkaç yüzyil kaldi ama Osmanli'nin kaydinda piramitlerle ilgili hiçbir söz bulamazsiniz. Çünkü ilgilerini bile çekmemistir. Bilinmeyen sey merak edilmez. Bu dogru degildir. Insanlar bildikleri seyden merak duyarlar" dedi.
Özdogan, sunumunda ikinci bir düsüncenin insanlarin bir toplama meraki ve bir seyi topladigi oldugunu fakat hiçbir zaman toplanmadigini, eski kalintilarin yüzyillar boyunca topragin altinda kaldigi bilgisini verdi.
"Geçmise iki türlü bakabiliriz"
Geçmise iki türlü bakilabilecegini belirten Özdogan; "Birincisi geleneksel bakis. Çok yakin zamanlara kadar Dünya'da bütün toplumlar geçmise söylencelere dayali olarak bakmislardir. Her toplumun kendine ait bir kök arayisi vardir. Geçmise inanilir ama geçmis arastirilmaz. Bu söylenceler kanitlanmayacak kadar eski dönemlere aittir. Arastirilmasi zordur. Bir özelligi daha vardir. Geleneksel bakis açisinda geçmis tek boyutludur, saat yoktur, zaman derinligi yoktur. Kanitlanmasi gerekmez, arastirilmasi gerekmeyen bir geçmis çesididir. Her soy kendine bir geçmisinin oldugunu aktarmistir" seklinde konustu.
"Arkeoloji bütün düsünce sistemlerinin temellerinden biri halindedir"
Çagdas düsünce sisteminin ise bugünkü günümüzün batidan gelen ve Rönesans'la beraber baslayan farkli bir boyutu getirdigini kaydeden Özdogan söyle devam etti; "Arkeoloji bütün düsünce sistemlerinin temellerinden biri halindedir. Ama diger bilim dallari ile baslamistir. Bunun temelinde geçmise soru sormak gelir. Geçmisle sorgulanan bir geçmis gelmistir. Geçmise soru sorulur ve bunun diyaloglarinin da somut verilerle ortaya koyulmasi gerekir. Ispatlanan bir geçmis gerekir. Bu nedenle de arastirilmasi gerekir. Arkeolojik terim çok geç ortaya çikan bir terimdir. Ama bu konusu insan olan bütün bilim dallari ile birlikte bati felsefesinin temeli olarak ortaya çikmistir. Dini konularda Tevrat ve Incil de geçen yerler gerçekten de var midir? sorusundan gelmistir. Batili arastirmacilar Tevrat ve Incil'in geçtigi yerlere yakin Dogu Akdeniz Bölgesi'ne Misir'a ve Filistin'e gitmislerdir. Orda arastirmalara baslamislardir. Bazi yazitlari bulmuslardir. Bazi kentler bulmuslardir. Bugün yakin doga dedigimiz arkeolojinin baslangicini getirmislerdir. Ikinci bir baslangiç noktasi ulus bilincinden gelmistir. Kutsal Roma German Imparatorlugu'nu parçalanmaya basladiginda ilk defa ulus devletleri ortaya çikmaya baslamistir. Her ulus devleti kendine bir geçmis yaratmaya baslamistir. Yani koptugu imparatorlugundan önceki dönemde kendi halkinin varligini kanitlamaya çalismistir. Kendi topraklarinda kazilar yapmaya baslamislardir. Kendi topraklarinda eski eserleri inceleyerek Roma Imparatorlugundan önceki varligini ortaya koyan ilk defa ulus bilincinin temellerini ataraktan ulusun varligini kanitlamak için kazi yapmaya baslamislardir. Diger bir yaklasim dünyanin geçmisini merak etmeye baslamislardir. Ne kadar eskidir ne olmustur diye. Bunun temelindeki yer bilimi dedigimiz Jeoloji alanini ortaya çikarmistir. Dünya yaratilmistir yaratildigindan beri degismemistir ve çok eski bir tarihe dayaniyordur. Ilk zamanlarda Inanç sistemi ve dini kitaplardan da yararlanarak dünyanin geçmisinin 4004 yillik oldugunu hatta bir cumartesi ögleden sonrasina kadar ince hesaplar yapilarak dünyanin bütün geçmisinin 4004 yillik oldugu kanisina varilmistir. Bati dünyasi rönesanstan sonra gelen endüstri devrimi ile birlikte özellikle enerji ihtiyacini maden kaynaklari devreye girdiginde yeni maden yataklari bulunmasi için bir yerde jeolojini arkeolojiden daha önce itmeye baslamistir. Jeoloji o zamanlarda maden bulmak için yapilan çalismalarda dünyanin farkli katmalardan olustugunu tek bir katmani olmadigi ve bu katmalarda farkli canlilarin oldugu görülmüstür. 1700-1800'lerde bulunan fosiller birçok tartismalara yol açmistir. Bunlarin bir kismi nuh tufanina baglanmistir. Bütün fosillerin kemiklerin nuh tufanindan kaldigini ve farkli bir geçmisi olmadigi düsünülmüstür. Jeologlar daha çok çalistikça daha alttaki katmalarda farkli fosillere rastlamislardir. Burada yine inanç sistemi devreye girmistir. Tekrar dini kitaplar karistirilarak nuh tufanindan önce daha önce bir tufanin oldugu ileri sürülmüstür. Ama jeolojik çalismalar arttikça tufan teorisi iflas ederek yavas yavas dünyanin geçmisinin bugünkünden farkli oldugu duragan bir geçmis olmadigi sürekli devinim geçirdigi canli bir geçmis kavrami çikmistir. Rönesansla birlikte geçmise soru sorma eyleminin artmasiyla birlikte 1800lerden itibaren söylencelere dayali bir geçmisin olmadigi dünyanin çok uzun bir geçmisi oldugunu ve geçmisinde bugünkünden farkli oldugu ortaya çikiyor. Bu sancili bir süreçtir. Ancak burada tek basina sadece yer bilimi degil bütün doga bilimleri konusu dünya olan botanik bitki bilim hayvanlarin siniflandirilmasi bütün bunlar zamanin derinligi kavramini getirdikçe eninde sonunda kültür tarihide etkilenerek insaninda geçmisinin farkli oldugu uzun bir geçmisinin oldugunu ortaya çikmistir."
Yaklasik olarak bir buçuk saat süren sunumda Özdogan, arkeolojinin bilinmeyen yönlerini ifade etti. Sunum katilimcilar tarafindan ilgi ile dinlendi.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol