Insanlarimizin hangi alanlarda birinci olmak istedikleri henüz anlasilmis degildir. Ileri ülkelerle bir yaris içerisinde miyiz? Tarimda dünyanin yararlanacagi yeni bir uygulamanin pesinde miyiz? Egitimde, tipta, teknoloji üretimin neresindeyiz?
Galiba henüz bir yerde degiliz. Kendi halimizce yuvarlanip gidiyoruz. Zaten yarinlari düsünmüyoruz. Onu Allah’a birakmisiz. “Yarin Allah verir” demiyor muyuz? O halde günlük yasiyoruz. Herhangi bir seyde iddiali degiliz.
Oysa dünya bugün bir yarisin, bir rekabetin içerisindedir. Uzayda, nükleer alanda, ekonomi ve bilimde, egitimde ülkeler bir ÜSTÜNLÜK SAVASI’nda görülmektedir. Bu savasin içinde sadece Araplar yoktur. Müslüman ülkeler ve geri kalmis Asyali, Afrikalilar yoktur. Niye yokturlar? Çünkü, kadere teslim olmuslardir. Bir ALIN YAZISI hikayesi vardir. Onun disina çikmak yoktur. Orada ne yaziyorsa o olacak, o yasanacaktir. Kaçinilmaz bir sey varsa Allah’in dedigi olacaktir.
Dünyanin en uzun imparatorlugunu kurmus olan Roma hükümdarlardan SEZAR, çilginliklari ile ünlüydü. Bundan 1950 yil önce ordusu ile Alp Daglarini geçmeye çalisirken, her halde canindan bezmis olacak ki MUTLU OLMAK aklina gelmistir. Yolunun üstünde bir köye geldiginde oturup düsünmüs ve kendi kendine o meshur sözünü söylemistir: “ROMADA IKINCI OLMAKTANSA BU KÜÇÜK KÖYDE BIRINCI OLMAYI YEÄzLERIM (tercih ederim)” demistir.
Köyün muhtari olmak Roma Imparatorunu ne kadar memnun ve mutlu edecektir bilinmiyor. Ancak görülüyor ki Sezar mütevazi bir istek noktasina gelmistir ve artik onunla yetinmek herseye bedeldir. Insanlar bu noktaya kolay gelmezler. Onlari sartlar zorlar bir yere gelmek için. Bizim insanlarimiz da fazla bir istegin içersinde degildirler. Yiyecek ekmegi, kenarda kösede kefen parasi, algisina vergisine yetecek parasi olsun yeter. Biz böyle bir kosullanmanin içinden geliyoruz. Buna bilim adamlari YOKSULLUK KÜLTÜRÜ diyorlar. Yoksulluk Kültürü, daha fazlasini istememek, bir yarisin içersinde olmamak halidir.
Ancak bazi durumlarda insanimiz acelecidir. Kahvelerde bosa geçirdigi zamani yolda kazanmak ister. Isterki öküzün arabasi hizli gitsin. Bu konuda bazi kimseler bir olayi anlatirlar. Olay insanimizin yolda, trafikte nekadar aceleci oldugunu göstermesi bakimindan ilginçtir.
Komutan, acemi erata talim sirasinda saymayi da ögretir. Erler saymayi ögrendikten sonra onlari siraya dizer ve der ki soldan saga birer ikiser sayacaksiniz. Anladiniz mi? Erler “Evet” derler. Baslayin öyle ise. Soldaki er, BIR der, Sira ikinci ere geldiginde o da Bir der. Duruma komutan müdahale eder, “Sen saymayi bilmiyor musun yoksa diye sorar”, Er, biliyorum komutanim diye söyler. Öyle ise dogru say. Ancak er saymada sira kendisine geldiginde hep BIR der. Bunun üzerine komutanin cani sikilir, ere bir tokat askeder. Bu kez er komutana, “NIYE VURUYORSUN KOMUTANIM, O BIRINCI OLURKEN, BEN NIYE IKINCI OLAYIM.”
Sorun anlasilmistir. Erin IKINCI olmaya tahammülü yoktur. Verimsiz bir ÖNE GEÇME hirsi vardir. Insanimizin bu yanini en çok trafikte görmekteyiz. Önde giden arabayi geçmek, önün önünde gitmek, hatali sollamaya neden olmakta, kazalara sebebiyet vermektedir. Ancak baska alanlarda ise öne geçmek gibi itici bir gücümüz yoktur. “Agir ol da molla desinler” gibi bir sözü dile getirirler. Bunu yillar önce bir Basbakana söylemislerdir. “Agir Ol” demislerdir de o da, “Tartildim, 90 kilo geliyorum” diye yanit vermistir. Iste böyle bir karmasa içersindeyiz. Hedefi sasirmis gibiyiz. Pusulasiz bir gemi gibiyiz. Bu durumda nerede ne zaman toslayacagimiz belli degildir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol