Türkiye, Avrupa Birliği kapısında daha ne kadar bekleyecek bilmiyorum. Avrupalılara göre Türkiye onların ölçülerine uymayan icraatlar yapmakta, kararlar almakta, yasalar çıkarmaktadır. Avrupa Birliği son zamanlarda Türkiye'ye yeni konuların görüşülmesine izin vermiştir. Ancak birlik yöneticileri Türkiye'nin daha önce karar altına alınmış bulunan KRİTERLERE aykırı birtakım girişimler yaptığını, icraatlar gerçekleştirdiğini ileri sürerek, eleştiri yapmaktadırlar. Türkiye'nin kararlara uymasını istemektedirler.
Türkiye'nin Avrupa Kriterleri'ne yani ölçütlerine, standartlarına uyumu kolay olmayacaktır. Türkiye üyeliğe tam olarak kabul edildiğinde bile birtakım sorunlarla, eleştirilerle karşılaşacaktır. Bu da normaldir. Diyelim ki Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı Sadrazam Rüştem Paşa olağanüstü zengindir. Avrupa Birliğine girerken bu zenginliğin hesabı kendisine elbette sorulacaktır. 'Nereden Buldun?' sorusu ortada kalmayacaktır. Öyle ya Rüstem Paşa, Çetin Altan'ın yazdığı gibi olağanüstü zengindir. 1700 kölesi, 2900 savaş atı, 1100 deve, 5 bin dikilmiş eldiven, 1500 adet saf gümüş at başlığı, 500 altın eğer, 600 gümüş eğer, 130 çift altın ve gümüş sahibidir. Bizde nereden buldun sorusuna yanıt yoktur ama Avrupa Birliği'nde bunu nereden buldun sorusu var. Rüstem Paşa gibi biri bu durumda bunun hesabını veremez. Çünkü Avrupa Birliği'ne göre herkes sahip olduğu paranın hesabını vermek zorundadır. Para kaçırmanın kayıt dışı para sahibi olmanın oralarda hesabını insana sorarlar. Tabi biz bunun şahsen tanığı değiliz ama anlatılanlar böyle. Oralarda hem demokrasi var hem de hesap sorma var. Türk toplumu tarih boyunca disiplin içinde yaşamış bir toplumdur. Bu disiplin insanın doğasına ve karakterine uygun düştüğü için gerekli görülmüştür. Bir toplumun özgürlük ortamı içerisinde disiplinli yaşaması da kötü bir şey değildir. Fakat ne var ki çok partili hayata geçtikten, demokratikleşme süreci başladıktan sonra iktidarların gelecek dönemde iktidarda kalma düşüncesi geleneksel disiplinli toplum geleneğini gevşetmiştir. Yani o meşhur Kadife Eldiven içinde demir yumruk gevşemiştir ve hatta zaman zaman ölçüsüz kullanılmasına neden olmuştur. Futbol sahalarında ki olaylar yolu, yolu trafiğe kapamalar, kolluk kuvvetlerine direnmeler bunun kanıtıdır. Sakın ola ki biz özgürlükler kısıtlansın istiyor değiliz. Demokratik sistemin tabiatında olan disiplini söz konusu ediyoruz. Özgürlüğünde sınırlı olduğuna işaret etmek istiyoruz. Türk insanı disiplin gömleği olan özgürlüğe yatkındır. Mustafa Kemal, İsmet İnönü kendi dönemlerinde şiddet mi uyguladılar da şiddet olayları meydana gelmedi. Toplumsal disiplin sistemin, hayatın içinde vardı. İdarecilik sahatı buydu.
Konunun başına dönersek demokratikleşme, hesap verme hesap alma hakka hukuka saygı gösterme, yaşamı güzelleştirecek anlayışı gösterme demokrasi eğitimin bir gereğidir. Bu bağlamda Türk toplumu demokratik eğitim ve kültürü alsa, bunu özümserse şikayet konusu olan birçok toplumsal sorun çözümlenmiş olacaktır. Toplumsal gerilim azalacaktır. Bunlara ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz. Siz katılır mısınız bilemem.
Rüstem Paşa'nın çağdaşı bir zamanı kıyaslamak daha doğru olurdu. Öyle olsaydı Avrupa'nın kendi dönemindeki misallerini vermek zorunda olurdunuz. Derebeylikleryoksulluktan ve korkudan papalığın ağır baskısından bahsetmeniz ve öyle karşıaştırma yapmanız gerekir. Böyle elmayla armut aynı kefede görülüp yahut tarihçi kimliği olmayan Çetin Altan üzerinden tarih okunmaz. Tarihi bırakın da tarihçiler kendi koşullarında ve çağın bakışında değerlendirsinler.