Savaş sürüp gidiyordu. Kafkas Dağları'nın öte yanına geçip Ruslar'ın ardına düşmek bir Enver Paşa Planıydı, 100.000 Türk askeri Anadolu'nun ve çıplak Kafkas Dağları'na sürülmüştü. Bunların ancak 12 bini geri dönebilmişti. Bu 100 bin kişilik ordu Osmanlı Devleti'nin seçme erlerinden meydana gelmişti. Buz kaplı karlı dağlarda donmuşlar, aç, çıplak ve hasta kalmışlardı.
Ordunun durumu buydu. Ruslar Erzurum'u, Van'ı, Bitlis'i, Muş'u almışlardı. Türkiye'nin bağrına saldırmaya hazırlanıyordu. İKİNCİ ORDU'nun başına yeni bir kumandan gelmişti. Bu genç ordu kumandanı ordunun sağlık ve iaşe işlerini organize etmiş, alaylar, taburlar teşkil etmiş, askeri talim yönünden hazırlamış, subayları yetiştirmiş ve emri altındaki kuvvetlere disiplin sağlamış, taktik eğitim yaptırmış, ordu yeni hayata, yeni bir savaşa böyle hazırlanmıştı. Ve sonra da ihtiyatlı, ihatalı bir taktikle kuvvetlerini cepheye yavaş yavaş ilerletmiş, Van'ı, Bitlis'i, Muş'u Ruslar'dan geri almış, Butum istikametini tutmuştu. Ruslar geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Kafkas Cephesi tekrar kurulmuştu. Bu ordunun KUMANDANI MUSTAFA KEMAL'di. Ordunun Kurmay Başkanı ise İsmet İnönü idi.
Savaş uzayıp gidiyordu. Türk veliahtı Vahdettin, Alman Kumandanlığı'nı, Fransız cephesini gezmişlerdi. Şehzadenin uysal yılışık saray çevresi, ne mensup, fazla bir kıymet ve yetkiye sahip olmayan, fazla bir kuvvet ve şahsiyeti temsil etmeyen maiyeti arasında Alman Ludondorf, Hinderbug, Vilyam Kayzer kendisine vız geldiği, onların blöflerine ne kulak asıyor ne de pabuç bırakıyor, genç ve enerjik konuşmalarına aldırmayan bir general vardı. O Alman Genelkurmay subaylarına onur ve gururu ile karşılık veriyordu. Bu genç general etrafındaki Alman subaylarına sorular soruyor, hedeflerin bilinmesini ve bildirilmesini istiyor, aydınlatılmasına çalışıyordu. O, her işi eşeleyip inceliyordu. Tetkikini, karşılaştırmasını yapıyordu. Cephede en ön hatlara, avcı siperlerine, gözetleme kulelerine sokuluyordu. Bir fikir edinmek istiyordu. Kararı kendisinin vermesi gerektiğini düşünüyordu. Ve tabii gördüğü noksanları yüze vuruyor, tenkitlerini yapıyor, düşündüklerini apaçık ve düpedüz söylüyor, yapılmasını istiyordu. Aldığı bilgilerin ışığında bir savaşta mağlubiyetten kaçılamayacağını görüyordu. Türkiye'yi vakti zamanı ile Türkiye'yi bir felaketten koruyabilmek için gelecekte Sultan olacak şehzadeye fikirlerini söylüyor, planlarını anlatıyordu. Bu fikirler aydın ve yüksekti. Şehzade onu dinliyor, düşünüyor ve susuyordu. BU GENÇ VE ENERJİK GENERAL MUSTAFA KEMAL'di.
Savaş yani Birinci Dünya Harbi sona eriyordu. Şehzade Vahdettin Altıncı Mehmet Reşat Mustafa Kemal'in söylediklerini hatırlamaya çalışıyorlardı.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol