Hep yazar söylerim, şair değilim derim. Ancak Türk edebiyatında ve yaşadığım Trakya'da sevdiğim şairler vardır. Yazıyı uzatmamak için isimlerini yazamıyorum fakat toplumcu ve gerçekçi şairlerden Muzaffer Tayyip ile Kırklarelili şair Mülayim Tirfil'in şiirlerini severim. Onların şiirlerinde bir başka hava bulurum. Tabi bu şairlerin bütün şiirlerini sevdiğimi söyleyemem. Aslında ve gerçekte Tevfik Fikret, Namık Kemal, Faruk Nafiz Çamlıbel okuduğum şairlerin başında gelir. Adlarını andığım bu şairlerin şiirlerinde yeni sözler, yeni fikir ve deyişler bulurum. Zaten Tevfik Fikret edebiyat tarihine YENİLİKÇİ ve HÜMANİST, Namık Kemal VATAN ve HÜRRİYET ŞAİRİ olarak girmişler, yerlerini almışlardır. Mülayim Tirfil kendine özgü bir şiirin şairidir, kendi tarifesi ile şiiri karanlığa, havaya yazar, sonra ezberinden okur. Şiirleri balyoz gibidir. Onun bir şiirini okusanız bir kitap yazarsınız. Böylesine şiirleri dolu doludur. Onun şiirinde bir anlam derinliği vardır. O insanın çilesini, yaşamını anlatır, bir yerlere göndermeler yapar. Tirfil yaşadıklarından yola çıkar. Şiir onun ve toplumun hikayesidir. Mesela kendisi gibi bir şaire seslendirir ve şöyle der:
Şair, çekmediğin acıların sancılarını anlatma bana,
Parça parça kan tükürürken zincir vurdular mı sana,
Halkın sofrasında bir şey kalmıyorsa eğer,
Senin hürriyetini asmışlar tavana,
Doğruyu söyle şair, zehiri zorla da içirseler sana,
Tarih bir gün seni yargılar,
Neden gerçekleri söylemedin vatana.
Mülayim Tirfil şairi topluma, halkına, vatanına karşı sorumlu tutar, halkın bilgisizliğini dikkate alarak, şairin bir öğretmen gibi ulusuna hizmet etmesini ister. Mülayim Tirfil'in öğretmeni Mustafa Kemal Atatürk'tür. Atatürk milliyetçisidir. Kendini yetiştirmiş biridir. İyi bir dinleyici, güçlü bir bellek sahibidir. Kalem ve kağıda düşman değildir ama kalemi kağıdı hayatında hiç kullanmamıştır. Kendisini ACILARIN ŞAİRİ olarak takdim eder. Bana göre o, şiirinde kendisini hikaye eder, acı çekmemiş şairi halkın şairi olarak görmez. Bütün bunlara karşın Mülayim Tirfil yöresel bir şair olarak kalmıştır. Birçok ünlü kişi şiirlerini dinleyip beğenmiş, fakat ünlü gazeteci Mustafa Ekmekçi'den başka onu zirvede gören olmamıştır. Sadece bir bilim insanı olan Prof. Dr. Behice Boran onu bir dağ, kendisini bu dağın eteğinde yürüyen biri olarak tarif etmiştir.
MUZAFFER TAYYİP'E GELİNCE
Muzaffer Tayyip, Zonguldak'ta işçi bir şairdir. Hasta mizaçlı biridir. Toplumcu, gerçekçi bir şairdir. Bizim şiir dünyamızda, edebiyatımızda Muzaffer Tayyip, Mülayim Tirfil gibi şair pek azdır. Tarihte sayısız savaşlar ve acılar yaşamış bir halkın şairi romantik değil, toplumcu, gerçekçi olur. Tabi şaire mutlaka toplumcu olacaksın diyecek halimiz yoktur. Bu nedenle Muzaffer Tayyip'e vurgu yapmak istiyorum. Onu anlatmaktan çok şiirlerini okumak gerekir. Çünkü kendi gerçeğini şiirlerine yansıtmıştır. Mesela kan kusturacak bir hastalığı vardır. Onu şiire dökmüştür. Zira kan kustuğunu saklayacak cinsten şair değildir.
KAN
Önce öksürüverdim
Öksürüverdim hafiften
Derken ağzımdan kan geldi
Bir ikindi üstü durup dururken
Meseleyi o saat anladım
Anladım ama iş işten geçmiş ola.
Şöyle bir etrafıma baktım
Baktım ki yaşamak güzeldi hala.
Mesela gökyüzü,
Maviydi alabildiğine
İnsanlar dalıp gitmişti
Kendi alemine.
Muzaffer Tayyip genelde bir yöre dergisi olan KARAELMAS dergisinde şiirlerini yazmıştır. Ama bazı dergilere şiir gönderdiği de olmuştur.
BAHARA KASİDE
Bir ben bilirim
Bir de ayaklarım
Baharın bana ettiğini.
Ah yalnız ben değilim
Şaşıran evin yolunu
Ve unutan
Kitaplarını masada
Yatağını bilhassa
Bahar gelince
Günlerden bir gün bu değerli işçi şairin hastalığının verem olduğu, hastaneye yatması gerektiği anlaşılmıştır. Hastaneye başvurduğunda önüne 900 liralık bir fatura konmuştur. Muzaffer Tayyip ancak 200 lira tedarik edebileceğini söylemiştir. Parasızlıktan hastaneye yatamamıştır. İki ay sonra da şairin öldüğü basında yer almıştır.
Ne diyelim, şairin ölümü Türkiye'nin gerçeğidir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol