Yılar önce; 'Filler Tepişirken Yazık Olmasın Çayırlara' başlıklı bir makale okumuştum. Kimin yazdığı ve tam olarak ne üzerine yazıldığı hatırımda değil ama çok beğenmiştim. İstememe rağmen tam kopyacılık olmasın diye aynı başlığı kullanamadım. Bu günlere de o kadar güzel uyuyor ki... Sözde yerel seçim dönemindeyiz, ortalık toz duman. Ne projeden söz eden var ne gerçek anlamda siyaset yapan. Her kanat kendi açısından tartışmaları gerginliğe dönüştürecek ne söylemlerden ne de eylemlerden vazgeçmiyor. Siyasi parti seçim bürolarına, adaylara yönelik çirkin saldırılar... Yiğidi öldürüp hakkını yememek lazım; BDP kanadı belki de ilk olarak siyaset yapmaya çalışıyor, işi iyi de götürüyorlar. Gezi olayları sırasında da söylemiştim; ya onlar da bir gerginlik peşinde olsalardı... Zaman zaman çok sert söylemler olsa da, MHP de nispeten ılımlı ve olumlu siyaset yapıyor, sürekli sağduyu çağrıları ile taraftarlarını sokağa dökülmeme konusunda uyarıyor, başarılı da oluyor.
Dershane tartışmalarının günden güne anlaşılamaz şekilde tırmandırılmasının ardından gelişen süreçte olayın tamamıyla iktidarı devirmeye yönelik bir plan olduğu net olarak anlaşılınca, yerel seçim takvimi Ak Parti ile Fethullah Gülen cemaati arasında adeta çirkin bir savaşa dönüştü. Bu saatten sonra da kimsenin geri adım atmayacağı anlaşılan, Ak Parti iktidarının belki de ilk kez (siyaset dışından da olsa) böylesine ciddi bir rakiple karşılaşması bu çirkin savaşta bir tarafın ağır darbe alacağının göstergesi oldu. CHP de 'cemaat'la söylem hatta eylem birliği içine girince: Kalktık yolsuzluk hırsızlıkla, yattık Pensilvanya, genel müdürle... Allah aşkına artık gına geldi. Millet hizmet bekliyor hizmet.
Geçenlerde bir gece Armağan Köyü'nde misafirdik. Seçim çalışması için gelen Ak Parti grubuyla tesadüfen karşılaştık. Bir gece önce bizim köydeymişler, ben görmedim. Kahvede kalabalık bir topluluğa hitap ettiler. Olması gerektiği gibi; yaptıklarını, yapamadıklarını ve nedenlerini, yapmak istediklerini bir güzelce anlattılar. Karşılıklı diyaloglar oldu, köylüler onları sıkıştıran sorular sordu, en çok istedikleri; kalker ocağının açılmasının engellenmesi konusunda net bir cevaptı. Alamadılar, gönül koydular ama muhatapları onlara açıkça; sizin hoşunuza gitsin diye yüksek makamların karar verebileceği konularda boyumuzu aşan sözler veremeyiz. Sizin karşınıza onlar değil yine biz geleceğiz, ve karşınıza yalancı olarak çıkamayız ama bu sorunun takipçisiyiz, gerekirse sizinle birlikte eyleme de varız dediler... Meraların kiralanması ile ilgili güncel konuyu da ben sordum, hepimiz ayrıntılı öğrendik. Sonuçta yapılan yerel seçim, bize gelen de yerel siyasetçi, ona köyle ilgili sorunların dışında ne sorabilir ne isteyebiliriz, istesek ne alabiliriz ki.
Onlar gitti, ne tesadüfse biraz sonra bir muhalefet partisinin temsilcileri aynı yere geldi. Seçilmiş, ve tekrar seçilmek isteyen başladı konuşmaya. En acemi siyasetçinin bile yapmayacağı bir konuşma: Grupla birlikte gezen ve konuşmayı beraber dinlediğimiz bir arkadaşımın da yanlış bulduğu şekilde 'girdi hırsızlık, çıktı yolsuzluk'... Vatandaş önce aldırış etmedi ama bir yerden sonra ikili diyaloglar, tartışmalar başladı. Tansiyon yükseldikçe sesler de yükseldi ve beklenmedik şekilde konuşmalarını kesip gitmek zorunda kaldılar...
Demokrasi şöleni şeklinde geçmesi gereken seçim dönemi yaklaştıkça ne acı ki; vahşi yaşamdaki hayvanların çiftleşme döneminde gerek eş adaylarına kendini beğendirmek gerekse muhtemel rakiplerini saf dışı edebilmek için girişilen, bazen ölümcül olan kavgalar gibi siyaset dünyası allak bullak. Yalan, hakaret, iftira artık diz boyu değil hepimizi boğacak, tiksindirici boyutlarda. Halbuki yine vahşi doğada çiftleşme dönemlerinde birbirinden canlı çekici renklere, kokulara bürünen, ikna etmek istediği karşı cinsi etkilemek için çeşitli danslar yapan hayvanlar da var. En fazla yapmaları gereken süslenip püslenip kendilerini beğendirme çabaları olmalı. Ama Atatürk'ün ifadesiyle 'zeki' Türk Milleti; her türlü tahrik ve teşviklere rağmen sokaklara dökülemeden, kendisine yönelik ikna çalışmalarını izliyor ve sessiz sedasız son sözü kendisinin söyleyeceği günü bekliyor. Türk Milleti ayaklanıp sokaklara dökülmüyorsa; aptal değil akıllı olduğu için, sokaklara dökülenlerin sonlarının ne olduğunu bildiği içindir. O konuşması gereken yeri de, susması gereken yeri de iyi bilir.
Bakmayın siz milletimin sessiz sedasız durduğuna. Onu en iyi tanıyan ve ona güvenip yola çıkıp inanılmazı başaran Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesiyle: Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Bu oyunun asıl tarafı olan, şimdilik sergilenen oyunları izlemekle yetiniyor ve onun (işine gelmeyenlerce tartışılsa da) tartışılamaz hakimliği, hakemliği ile verdiği kararlar her şeyin belirleyicisi olacak. Asıl erdem halkın vereceği karara kimin ne kadar saygı duyacağıdır. Başbakanın kesilen sakal misali her seferinde artan oyları var. Bunca olaydan sonra olası bir seçim yenilgisi normal sayılabilir, ya tersi olursa ve bunca olanlara rağmen halk bu iktidara sahip çıkarsa muhalefetin nasıl bir tavır takınacağını merak ediyorum.
sairmehmet39@hotmail.com
05398397578
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol