Faydacılık (pragmatizm) felsefi bir terimdir. Batı kapitalizminin emperyalizm (1860) öncesi döneminde 1860'lı yıllarda geliştirilen faydacı (pragmatik) felsefe, bizim ülkemizde 1950'li yıllarda yavaş yavaş yeşermeye başladı. Bu yıllarda "her mahallede bir milyoner" yaratma biçiminde ifade edilen bu felsefenin pratik sonuçlarını gördük, biliyoruz. 1980'li yıllarda ise 24 Ocak kararları ve bunu izleyen askeri darbe ile 10 yıllık iktidar döneminde ise "iş bitiricilik", "köşe dönmecilik" biçiminde ifade edilen bu felsefe, resmi devlet politikası olarak kendini gösterdi. 1983'lerde yeniden partileşme döneminde sağ ve soldaki partilerden bu felsefeyi benimseyen "dört eğilim" birleşti. Birleşen bu güçlerin, kamuoyunun gözüne kalem sokarak söylediği şey "iş bitiricilik" adına, pragmatizmden başka bir şey değildi.
Faydacı felsefenin ne olduğuna kısaca bir göz atalım:
Maksim Gorki faydacı düşünme biçimini eleştirirken, "Temel sorun yöntem değil, sonuçtur" diyor. Bu felsefede amaca ulaşmak için her yol "mübahtı." Esas olan amaçtır, amaca ulaşmak için "başarı" her türlü eylemin biricik ölçüsüdür. "Emperyalizm Felsefesi Pragmatizm'in yazarı Dr. Harry K. Wells'e göre "Pragmatizm "Big Stick" (gözdağı verme) felsefesidir. O, kuramsız pratiğin, yönü olmayan eylemin, Amerikan patronlarının pek sevmedikleri "başarı kadar hiçbir şey yararlı değildir" felsefesidir." Faydacılık ile materyalist felsefeye tam karşıttırlar. Diyalektik Materyalist felsefede nesnel gerçekçiliğe duyumlar aracılığıyla ulaşıldığı savunulurken, faydacı felsefede her türlü nesnel bilgi ve gerçekliğin duyumlar yoluyla öğrenilmesi reddedilmektedir. Bu felsefede "başarı" gerçeğin kendisi olarak sunulmaktadır. Yani herhangi bir görüşün ya da ilkenin gerçekçiliğinin biricik ölçütü, verilen amaçlarda başarılı olmaktır ve "gerçek" de budur. Bu felsefenin ölçütlerinden Pierce, var olma ile yararlı olma ilişkisini şöyle tanımlıyor: "Var olmak, pratikte yararlı amaçlara yönelmektir ya da var olmak, yararlı olmaktır. Eğer bir nesne yararlı değilse o var değildir." Faydacı felsefesinin ortaya çıktığı 1860-1878 yılları, kapitalizm de hızlı ekonomik gelişmelerle yoğun politik çalkantıların yaşandığı dönemdir. İşte bu yıllarda Cambridge'in Harward kökenli aydınlarından Pierce, Holmes, Fiske ve James'in öncülüğünü ettiği, daha sonra kendini "metafizik kulübü" olarak adlandıracak olan "Cambridge seminerleri" başladı.
Faydacı felsefenin dört temel özelliği vardır: Birincisi amprizmdir. İkincisi bireyciliktir. Buna göre her yaşantı özel ve tektir. Bu felsefede birey atomize edilir. "Gemisini kurtaran kaptan", kurtaramayan ise inançlarını kuvvetli tutsun. Üçüncüsü kendiliğindencilik, dördüncüsü ise oportünizm (fırsatçılık) dır. Özetle, faydacı felsefe öznelcidir. Kör inançlara yönelir, uydurmacıdır. Bu felsefeye göre evreni bilmek imkânsız ise, gerçeğin ve bilginin yerine inanç öne çıkıyorsa amaca yararlı olabilen uydurmaların düzenlenmesi gerekir. Başarı "her şeydir" başarmak için her yöntem geçerlidir. Bu felsefe, bilgiyi bilimsel bir yöntemde olduğu gibi olumlu olumsuz yanlarıyla değil de, kendi "başarı"sı için yararlanabileceği tarzda kullanır.
Ülkemizde durum: 1980 sonrasına göz attığımızda, yöntem olarak faydacı felsefenin iş başında olduğunu görmekteyiz. Bu yeni değer sisteminde kendini "iş bitiricilik" olarak tanımlayan faydacı felsefenin pratik sonucu olarak birçok eski değerin yok edildiğini görmekteyiz. Para en büyük değerdir. Her birey ne şekilde olursa olsun ona ulaşmayı hedeflemiştir. Para "başarı" nın ölçütüdür. Buna ulaşmak için devletin olanakları yetkili-yetkisiz iş bitiriciler tarafından pervasızca kendi çıkarları uğruna kullanılmıştır ve rüşvet "yasallaşmıştır." TV ve basın değişik biçimlerde ya baskılanmış ya da satın alınmıştır. Başarı fetişizmi o kadar ayyuka çıkmıştır ki en yetkili ağızdan ABD'deki "itibar" ve "başarı"larını TV programlarında ballandıra ballandıra anlatmaktan kendilerini alamadılar. Irak-Kuveyt savaşı sırasında pastadan büyük dilim alabilmek için "fırsatçı" bir politika izlenmiştir.
Özetle, belirgin olarak son on yılda yeni sağın ideolojisi pragmatizm (faydacılık) olmuştur. Bu felsefenin; uydurmacılık, inancın sabitleştirilmesi, otorite ve direnme yöntemleri de kullanılarak, toplumda oluşabilecek ve oluşmakta olan "sivil toplum" mekanizmaları tahrip edilmiştir. "Başarı" fetişizmi ile kitlelerin beyni yıkanmıştır. Sistemli "depolitizasyon" uygulanarak bireyler yalnızlaştırılmış ve yabancılaştırılmıştır. Yabancılaşan birey, örgütlenme ve birlikte hareket etme yetilerini kaybetmiştir. Klasik sağın "statükocu" anlayışının yerini işte bu faydacı felsefe almıştır.
SON ON YILIN TEMEL FELSEFESİ
Doç. Dr. Dursun Kırbaş’ın 26 Aralık 1992 tarihli yazısından alıntıdır.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol