SOSYAL YARDIMLAR SOSYAL DENGELERİ BOZUYOR -2-

Olay sadece kadın erkek ilişkileri ve evlilik meselesinden ibaret değil elbette. Eskiden 'karın tokluğuna, boğaz tokluğuna' diye tabir edilen çalışma usulleri vardı. Bugün bırakın karnı boğazı; cepleri doldursanız da köyde çırak-çoban, şehirde hamal, amele, gündelikçi bulmak zorlaştı. Belediyelerin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma kurumlarının vb. yerlerin önünde izdiham oluşacak derecede kalabalıklar, belki alacakları küçük bir rakam ama onların zaten hayattan büyük bir beklentileri yok ki. Kimi aldığı parayı götürüp içki sigaraya bile veriyor. Bizim yardımlarda gözümüz, yapanlara sözümüz yok ama insanlar bir şekilde birbirlerinin ihtiyaçlarını gidermeli. Zenginin fakire, fakirin zengine ihtiyacı var; zengin, işini yaptırabilmek için fakiri bedeli karşılığında çalıştırabilmeli, fakir de zenginin işinden kazandığı para için ona saygı duymazsa bile Allah'a şükretmeyi bilmeli. Kolay yoldan gelen para hem kolay harcanıyor, hem de nasıl olsa az da olsa gelecek diye güvenip ruh halleri zaten bozuk olan bazı insanları daha da bozuk hale getiriyor.
Eskiden köylerde tabiri caiz ise eli başka iş tutmayan insanlar; çıraklık çobanlıkla, koruculuk davulculukla ekmeğini çıkarıp karnını doyurur çoluk çocuğunun geçimini sağlardı. Kimi çapa, orak, orman işi yövmiyesi, şehirlerde temizlikçiler, çeşitli işlerde gündelikçiler olurdu. Bugün artık durum hem gülünecek hem ağlanacak halde. (Mahalle çobanları, köy çobanları tarihe karışmak üzere. Hayvancılık yapmak ve hayvanlarımızı meraya çıkarmak zorunda olan bizler ister istemez ya bireysel olarak ya da anlaşarak sıra ile çobanlık yapmak zorundayız). O gün o tarz insanlar köyün garibanı olur, herkes tarafından hoş görülür korunur gözetilir yardım yapılır, onlarda aile boyu herkese karşı son derece saygılı, hatır gönül insanları olurdu. Bugün aralarında adeta baş belası haline gelenler var. Umurunda mı ki, zaten açıkça da belirtiyor hayattan büyük bir beklentisi olmadığını. O küçük yardım rakamlarıyla dilimizin söylemeye varmadığı tarzda yaşamaya hem alışmış hem razı.
1977 yılında SSK'na girişim var, normal şartlarda 2002 yılında emekli olabilmem gerekirken; sistem karmaşasına biraz da benim kısmetsizliğim eklenince bu gün Bağkur kapsamında ve yıllardır afedersiniz ama eşek gibi prim ödemeye devam ediyorum. Ödeyemediğim için uzun zamandır sağlıktan yararlanamıyorum, kâğıt üzerinde 'zengin' göründüğüm için yasa gereği sistemden de çıkamıyorum. Bir gün bile prim ödemeyenler devlet yardımıyla emekli olurken onca yasa bizi hep teğet geçti. Konuşmaya kalktığımızda 'bizde gözünüz mü var' diyorlar. Dedim ya; ne gözümüz ne sözümüz var ama biraz olsun 'adalet'... Geçen yıl SYDV'ndan bir arkadaşım için yardım talebinde bulundum. Özellikle ilgileneceğiz, araştıralım sonucunu sana da iletiriz dendi. Oruçlu ağzımla yemin ederim ki; bu devirde tarif edilemez bir sefalet içinde. Sonuç: Bağkur kaydı göründüğü için yardım alamaz... Yine yemin ederim ki; daha yüz yıl yaşasa bir mucize haricinde prim borcunu ödeyip emekli olma şansı yok. El insaf... Hayatta dikili bir ağacı, tutunacak dalı olmayanlar yardım alamazken; bizim eskilerin tabiriyle 'kapısında sadece domuzu eksik' olanların yardım alması insanın gücüne gidiyor. Belki yasa gereği öyledir ya da birileri bir şekilde işini uydurmuştur ama ne olursa olsun dengeler bozuluyor.
Bu yazımı yazarken sayın valimizin eşi Gülseren Yaman hanımefendi ve beraberindeki heyet köyümüze sosyal yardım amaçlı bir ziyaret gerçekleştirdiler. Gördüler ki devletin elinin yetişmediği, sosyal güvenlik çatısı altına alınmamış kişi yok. Sadece bazılarının durumunda iyileştirme yapmaya karar verebildiler.
Daha önce de yazmıştım. Başkalarını boynu bükük bırakmamak için ben çocuğuma bisiklet almamışken daha sonra onlar alınca benim çocuğumun boynu bükük kalmıştı.
İşin bir başka boyutu var ki en kötüsü. Kimi aldığı yardımları yalan söyleme pahasına gizler, kimi az bulur şükretmek yerine nankörlük eder. Sosyal yardımlar açısından devlet, din ve toplum nezdinde hep pozitif ayrımcılık gören dul kadınların bazısı gün geldi evlilerin önüne geçti, gözüne batar oldu. Bunca çabaya rağmen ben kendi evimin ihtiyaçlarını gereği gibi karşılayamazken; benden fazla çalışan, hatta çalışmaktan başka hiç bir sosyalliğe zaman ayırmayan eşim (ben gerektiğinde işi gücü biraz da ona güvenerek bırakırım ama o neredeyse asla bırakmaz denecek kadar işkolik) ve onun gibiler, neredeyse hiç çalışmayanların onlardan rahat ettiğini görünce nasıl isyan etmesinler ki. İşin bir de vergisini, borcunu dürüstçe ödediğ halde ödemeyenlere yönelik sık sık çıkarılan aflarla kendini 'enayi' olarak hissedenler boyutu var ki o da ayrı bir yara. Yan yatanla kendini yırtanların biraz olsun birbirinden ayrılması gerekir diye düşünüyorum, sürçü-lisan ettim ise af diliyorum.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78

Yorum Yazın

Yapılan Yorumlar

  1. eski borsanın orada hamallar oturur iyi kötü iş yaparlar fak fuk fonundan para alır hem sigara hem içkiye devam hayat nasıl gidiyor dediğim zaman devlet harçlık veriyor gida yardımı kömür yardımı ile hayatı devam ettiriyoruzbenim kayın valide hem babasındanhem kocasından maaş alıyor evi var kömür yardımı erzak yardımı yapıyorlar muhtar tesbit etmiş yaşlı olduğundan oğullarının kızlarının durumu iyidedim muhtar olsun veririz .oy gözüyle baktığından devlet malları çarçur ediliyor eski avukatlardan birinin hanımı kocasındanhakim babasından maaş alıyor kira gelirleri var evlerinden iki maaş kira geliri parayı çocuğu alıyor annesi huzur evinde devlet bunları araştırsın o zaman hakça dağıtım olur