Türk insaninin bastan beri bir Beslenme Sorunu vardir. Ne yersek dogru ve saglikli beslenecegimizi bilmedigimizden mi yoksa yoksulluktan, fukaraliktan gerekli olan gidalari alip yiyemedigimizden mi bilmiyorum ama böyle bir beslenme sorunu dün oldugu gibi bugün de vardir. Cumhuriyeti kuranlar buna çözüm aramislardir. 23 Nisan Bayramlarinda Çocuk Esirgeme Kurumlarinda Gürbüz Çocuk Yarismasi düzenlemeyi geleneklestirmisler, Gürbüz Çocuk yetistirmeyi özendirmislerdir. Köy çocuklari için temiz ve havadar mekanlarda Beslenme Kamplari açmislardir. Cumhuriyetin daha sonraki yillarinda okullarda Uygulamali Beslenme Egitimi Saatleri konmustur. Türk insaninin beslenemedigini gördügü ve bildigi için olsa gerek Amerika 1950’li yillarda gida stoklarindan Türkiye’ye gida yardimi yapmistir. Süt tozu, tereyag ve et yardimlarinda bulunmustur. 1958 de Ankara’da yedeksubay iken bize teneke kutular içinde birer kiloluk Amerikan yagi vermislerdi de ben bu yagi istegi üzerine bir binbasiya verdim o da bu yag karsiligi bana on lira verdi. Ben de gittim bu on lira ile bir roman aldim ve kitabin üzerine “Bu kitap Amerikali bir vatandasin yagi karsiligi alinmistir” diye bir not düsmüstüm.
Suraya gelmek istiyorum:
Beslenme saglikli kusaklar yetistirmek için yasamsal bir sorundur. Insanin neler yerse dengeli beslenecegini bilmesi gerekir. Örnegin biz ileri ülke insanlarinin çok gerisinde et yiyen, süt içen bir halkiz.
Geçenlerde Radikal Gazetesinde Funda Özkan bu konuda bir arastirmayi dile getirmisti. Funda Özkan’in yazdigina göre Türkiye’de üretilen 12 milyon ton sütün ancak yüzde 40’i süt sanayiinde kullaniliyor. Geri kalan, yani süt Endüstrüsünde islenmeyen süt ne oluyor? O belli degil. Ancak ülkemizde süt ve süt üretimi kisi basina 172 kg. iken bu Amerika’da 277, Avrupa Birliginde ise 305 kg.dir. Rakamlar gösteriyor ki insanlarimiz süt içmiyor, süt mamülünü yeteri kadar yemiyor. Oysa beslenme uzmanlari sütün sagligimizla ilgisinin çok önemli oldugunu söylemektedirler.
Süt sorunumuzda baska sorunlarda bulunmaktadir. Sütlerimizin saglikli olmadigi, kalite yönünden düsük oldugu söylenmekte, yazilip çizilmektedir. Funda Özkan bu konuda bir aci gerçegi daha dile getiriyor ve diyor ki, Avrupa Birliginde bir litre sütte 100 bin bakteri varken bizim sütlerimizin litresinde 1 milyonun üstünde bakteri bulunmaktadir. Yani sütlerimiz islenmeyecek, içilmeyecek kadar bozuktur. Süt, bakteri üretmeye çok müsait bir gida maddesidir. Süt bir saat içersinde belli isida kaynatilmazsa bakteri üretmektedir. Bu nedenle Avrupa Birligi bizim sütlerimiz üzerinde ciddi biçimde durmaktadir. Avrupa’nin üzerinde durmadigi sorunumuz yok ya.. Onun için bizi kapinin önünde tutuyorlar, içeri almiyorlar.
Türk insani et de yemiyor, bal da yemiyor. Belki cani et istiyor da yiyemiyor. Bes on kurus için besledigi tavugu pazara götürüyor. Bayramda seyranda tavuk kestigi oluyordur. Avrupa’ya göre et çesidimiz de birkaç kalemi geçmiyor. Çetin Altan yazilarinda bu konuya çok sik deginir ve derki, Avrupali 15 çesit et yerken, 15 çesit hayvandan protein alirken bizim insanimiz bir kaç çesit etle yetinmektedir. Geçenlerde bir yazida okumustum. Avrupali yilda 3-4 kg. bal yerken biz 1 kg. bali ancak yiyebiliyoruz. Oysa bal üretiminde dünyada dördüncü siradayiz.
Tabii fazla üretim, fazla tüketim yada az tüketim ortada bir sorunsa bunun çözümü egitimde ve refah düzeyinin yükselmesindedir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol