SIMITÇININ KRALI: GÜLLÜ BABA

Yasaklanan Cumhuriyet Bayrami'nin bir gün sonrasiydi. 
Hani, kurulusundan tam 88 yil sonra kutlanmasi yasaklanmisti ya Cumhuriyet'in! Türkiye Cumhuriyeti'nin.
Hani halk gündüzünde gecesinde doyasiya, kiyasiya kutlamisti ya.
Kirklareli'de bir ayri güzellikte, Kadiköy'de tarihsel bir feneralayiyla…
Yurdun büyük bölümünde halk kendi etkinliklerini canhiras uygulamisti ya.
Iste o Cumhuriyet bayraminin ertesi günü…
Geziniyorum Üsküdar'da.
Yanimda can insanlarla.
Çamlica'ya çikacagiz.
Gezip dolasacagiz.
Üsküdar sahiline inip turlayacagiz ve balik alacagiz bugün için.
Yirmisekiz yildir Istanbul'dayim ya, Üsküdar'da keyfi ilk gezinisim…
Çamlica'ya ilk çikisim olacak gezinti için.
Üsküdar'in ara sokaklarindan yürürken…
Insani rahatsiz etmeyen bir sesle: "Simiiit!" diyerek bir araba geçti yanimizdan. 
Simitçi arabasi.
Bir an dikkatimi çekmeyivermis.
Bakmamisim.
Kardesim Nazmiye: "Bu simitçi hep geçer bizim sokaktan. Pek çok seyyar satici geçer, hep rahatsiz olurum da… Åzu simitçinin sesi beni hiç rahatsiz etmiyor!" dedi.
Dönüp baktim.
Envai çesit çiçeklerle donatilmis bir simitçi arabasi.
Önünde kocaman bir Türk Bayragi, direkte.
Arabanin önünde bir yazi: "Ne Mutlu Türküm Diyene"
Hemen yaninda, Atatürk'ün en sevilen, kalpakli fotograflarindan biri.
Arabanin en büyük özelligi, üstünün tertemiz bir bezle kapali olusu. Tozlanmasin, kirlenmesin diye örtmüs simitleri.
Sevimli ve basit bir riske girmis. Simitler görünmüyor.
Bakakaldim ardindan.
Durdum durdum da duramadim.
Geri dönüp pesisira yürüdüm.
Yetistim.
"Simitçi amca! Az dur!" dedim
Durup geri döndü.
Dogal olarak, simit alacagimi sandi.
"Simitçi amca! Sen ne kadar degisik bir simitçisin böyle!" dedim.
"Nasil yani?" dedim.
"Bir kere, senin simitlerin nerde?" diye sordum.
"Örtünün altinda!" dedi.
"Iste bu!" dedim. "Simitçiler, simidi arabaya doldurur, toz toprak içinde, açikta satarlar. Senin simitlerin kapali!" dedim
Kendine güvenli, diri bir sesle: "Ben açikta simit satmam!" dedi.
Cebimden bir kalem, küçücük bir kâgit parçasi çikardim: "Adin ne senin?" diye sordum.
"Ali!" dedi. "Bana buralarda Güllü Baba, derler."
"Güllü baba!"
"Evet."
"Nerelisin Güllü baba?"
"Malatyaliyim."
"Adin da Ali!"
"Evet."
"Güllü baba! Sen ne kadar harika bir adamsin. Åzu yasa gelene kadar bir simitçi arabasinda hiç böyle bezle örtülerek simit satildigini görmedim."
"Aaa! Ben öyle açikta simit satmam. Yollarin binbir türlü pisligi var. Ben vatandasa hizmet ediyorum. Öyle, açikta simit satip ta insanlara toz, pislik yediremem."
"Bravo iste. Bu çok özel bir tutum. Peçete torban da örtünün üzerinde. Simidi peçeteyle veriyorsun tabii!"
"Tabii! Peçetesiz vermem simidi. Insan simidi eline aliyor da… Eli temiz mi kirli mi nerden bilsin?"
"Harikasin, tek kelimeyle. Bir de kocaman bir bayrak arabanin önünde. Hem de direkte." "Evet! Atatürk resmi de hemen yaninda."
"Kocaman bir Atatürk posteri. Hem de kalpakli malpakli. 
"Evet. Ben Atatürk'ü çok seviyorum. Dün de 29 Ekim'di. Atatürk'ten bize armagan kalan bayramdi. Biz cumhuriyet'i Atatürk'e borçluyuz. Bugün, Atatürk gibi büyük bir insanin kurdugu Cumhuriyet'i kutlatmiyor hükümet. Ben kutlarim arkadas."
"Canina saglik Güllü baba! Biz kutlamayacagiz da kim kutlayacak?"
"Tabi babam!" dedi.
Sözü degistirip yaptig ise getirdi yeniden. 
"Ben burada yillardir simit satarim. Hiçbir zaman simidimi açikta satmam. Arabam da daima çiçeklerle süslüdür. Atatürk resmini ve bayragi hiçbir zaman indirmem arabamdan. O sözü de hiç kaldirmam ordan. Bunlar olmazsa ben bu isi yapmam."
Olay bu. 
Alt yani siradan bir simitçi.
Bir bakalim çevremize, böylesi kaçtane var.
Böyle özel, böylesi özellikli, böylesine duyarli bir vatandas, kaçta kaç.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol