TENCERE DİBİN KARA

17 Aralık tarihinden beri öyle şeyler yaşıyoruz ki; doğru olanı anlamak adeta imkansız gibi, kelimenin tam anlamıyla: Tencere dibin kara, senin ki benden kara. Yaşanalar gerçekten bir yolsuzluk ve rüşvet operasyonu mu, darbe girişimi mi, tam olarak anladım diyen beri gelsin. Siyasetçilerin de halka doğruları söylemeleri gerekir de; onları geçtik diyelim ya hukukçular... İnsan kime inanacağını güveneceğini bilemiyor ki. Kimin sözüdür bilmiyorum ama iyice anladık ki; hukuk hukukçulara bırakılmayacak kadar ciddi bir işmiş. Günlerdir uykularım kaçtı, sokaktaki hatta evimdeki insanlara baktıkça kendimi aptal gibi hissettim. Ortalık toz duman birçok kişinin haberi bile yok.
Operasyon mu siyaset mühendisliği, sonrası mı siyaset canbazlığı? Görünen o ki; her ikisi de. Devlet içinde güçlü yapılanmaların olduğuna daha önce de şahit olmuştuk ya. Bu seferki kaba güçten çok teknolojik. Her şey o kadar gizli, hassas ve başarılı yürütülmüş, yaptıklarından o kadar eminler ki; sona adeta bir adım kalmış. Daha harekete geçmeden gözaltı haberleri geldi, belki küçük bir hatayla hesaplayamadıkları sadece Başbakanın (doğru veya yanlış) hamlesi. Bazılarına göre de tıpkı ''gezi'' de olduğu gibi; Sayın Başbakanın bir cümlesi (yargının önünü sonuna kadar açıyorum) olayları bitirmeye yetecekken gereksiz yere bir sürü şey yaşanıyormuş... Ya hu... Olay zaten bir yargı darbesi girişimiyse ne yapması beklenir ki. Darbeciler ne kadar hukuka uyuyorsa Başbakan da o kadar uyacak, hukuka uygun ya da değil öncelikle bu belayı def etmenin formülünü uygulayacak. Bu güne kadar ki birçok darbe girişimini gerektiğinde halkla birlikte def ettiği gibi.
Ne yapmalıydı ki Sayın Başbakan? Önceki darbeler gibi evinde oturup, önce aile bireylerinin sonra da kendisinin ''tutuklusunuz'' deyip ellerinin kelepçelenmesini mi beklemeliydi. Bu haliyle kendini yargıya teslim etmesinin, kendisi için yargısız hazırlanmış giyotine, darağacına başını teslim edip sonra adalet beklemesinden ne farkı var. Onlarca yıl sonra itibarlarının iade edilmesinin Menderes ve arkadaşlarına ne faydası oldu. Hatta o kadar ki; onları idam eden zihniyet sahiplerinin bazıları halâ idamlarını savunup, bu günkü Başbakanı da aynı hazin sonun beklediğini söyleyip o günü görebilmek için sabırsızlandığını söyleyebilen, kasıtlı eylemlerde bulunanlar varken hangi hukuk, hangi adalet... Hem bu millet onlara güven duymuş, destek vermiş. Başbakan ve ekibinin öncelikli görevi; gerek kendilerine gerekse ülkeye yönelecek tehlikeleri bertaraf etmektir. Yol ve yöntem bazen yönelen tehlikeye göre belirlenebilir.
Bu operasyon ister dış ister iç kaynaklı olsun ne fark eder, belki Başbakanı sevmeyen kişilerin bile; yeter artık ülkeye büyük zararlar veriliyor diye haykırdığı, çığ gibi büyüyen maddi zararıyla (maneviyat hak getire) belki kendi amacını bile aşmış durumda. Karmaşada İran ve Kuzey Irak petrollerinden elde edilecek, Halkbank'ta toplanması için Uluslararası mücadelesi yapılan para Amerikan bankalarına gitti, yorgan gitti bari kavga bitse. Kertenkelenin kuyruğu gibi attılar önümüze ayakkabı kutularını, 3-5 milyon doları. Biz bunlarla oyalanırken piyasadan ucuz toplanan 2 milyar dolardan, kısa sürede 200 milyon dolarlık vurgunu, doların 10 kuruşluk yükselişinin bile sadece enerjide 4 milyar dolarlık ek yük getirdiğini ve şimdiden bahsedilen 120 milyar dolarlık faturayı kimse göremez. Çünkü mühendisler önceki fotoğrafı öylesine işlediler ki hafızalara, gayrısı boş.
Onlarca kişinin aylar hatta yıllar öncesinden bu günlerin yaşanacağını yazmaları ve yazdıklarının nerdeyse birebir yaşanıyor olmaları her halde bir falcılık ve kehanet başarısı olamaz. En çok eleştirilen şey istifaların veya görevden almaların geç kalması, belki haklılar ama, onlar öyle öngördüğü için öyle mi olmalıydı. Ya da ikna olmak yerine daha fazlasını istemeyecek miydiler? En küçük bir yolsuzlukta siyasetçi elbette istifa etmeli ama o düzenin işlediği ülkelerde kimsenin aklına yargıdan şüphelenmek gelmez, yargı dediyse doğrudur. Ayrıca onların siyaset kültüründe seçimlerde partisi başarısız olan liderler de sahneden çekilir, yerini başkasına bırakma erdemi gösterir.
Ne benim, inanıyorum ki ne de sayın Başbakanın yolsuzluk ve rüşveti savunmak diye derdi yok. Zaten ''kim olursa olsun göz yummayız diye'' açıkça söylüyor ancak; savunanlar olduğu gibi, kendi meslektaşlarının bile ''yargının temsilcisi olamaz'' diyecek derecede ağır eleştirilerine maruz kalan, kendi Başsavcısının; saçma sapan yanlış bilgiler veriyor dediği bir savcının; açık olması gereken yeri gizli saklı, gizli olması gereken yerleri de kendi yandaşlarıyla paylaşıp hazırladığı belli olan ve elinden alınan bir dosya üzerinden de kimseyi suçlamak, o dosyada var olan iddialara göre yargılamak doğru olmaz.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78 

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol