Geride bıraktığımız Cuma günü dostlarım Bünyamin Çelik ve Ahmet Morgül ile Babaeski'nin Yenimahalle Köyü'ne gittik. Yenimahalle Köyü benim 1949 yılında öğretmenlik yaptığım, iyi anılarla ayrıldığım bir köydür. 63 yıl önce trenden Nacak Durağı'nda inip köye yürüyerek tepeye geldiğimde köyün bütün evlerinin beyaz badanalı olduğunu görüp şaşırmıştım. Köy bana çok romantik gelmişti. Selanik ve Bulgaristan'dan göç etmiş insanlardan oluşan halk konuşkandı, ulusal duygularla doluydu. Ulusal bayramlar için düzenlediğimiz (Bir eğitmenle beraber çalışırdık) bayram törenlerine bütün köy katılırdı. Köyde kaç göç diye bir olay yoktu. Köyde ekseri erkekler fötr şapkalı, yaşlılar bastonlu, kravatlı idiler. Köyün okumuş, okuyan insanları vardı. O zaman analarını, babalarını okuttuğum insanların çocuklarının köyü fiziken değiştirdiklerini, klasik üretim ve geçim kaynakları dışında yeni gelir kaynakları geliştirdiklerini gördüm. Köyle birlikte yeni kuşakların yeni ufuklara doğru yol almaları, köyü içinden üretim ve eğitim yoluyla değiştirmeleri beni sevindirdi. Tabii dostlarım da değişik ve gelişmiş bir köy görmekten memnun kalmışlardır.
Yenimahalle Köyü tarım dışında meyveciliğe yönelmiş. Aslında Kırklareli'nin güneyinden Yenimahalle Köyü sırtlarına kadar uzanan Kavaklı Düzlüğü'nde çok sık meyve bahçeleri gördüm. Dostlarımın da bu tür çalışmalar yaptıklarını biliyorum. Şunu düşünüp anlamaya Türkiye'de, hiç değilse yöremizde, bölgemizde insanlar yeni şeyler yapma bağlamında hareketlenmişlerdir. Kim ne derse desin toprak yeniden uyanmaya, bir şey kımıldamaya, uç vermeye başlamıştır. Bu herhalde üretimi ve üretim çeşidini arttırmak şeklinde ortaya çıkmış görünmektedir. Tarım alanında geliştirilmiş olan teknoloji çiftçinin toprakla dostluğunu arttırmıştır. Toprak daha sağlıklı gülmeye başlamıştır. Şevket Süreyya bir kitabında "TOPRAK UYANIRSA" diye söyler.
Ancak köylü çok partili hayata geçtiğimizin ilk yıllarındaki o konuşkanlığını, ülke sorunlarına ilgisini kaybetmiş.. Diyebilirim ki köylü artık siyaset konuşmuyor. Hatta ülkenin sorunlarını da konuşmuyor, sormuyor, ilgi duymuyor. Geçen yıl Talat Heral dostum ve Demiraco Trakya'yı bir baştan öbür başa gezerken gördük ki köylünün ağzını bıçak açmıyor. Bunca olaylar yaşanmasına rağmen ne düşünür, ne gibi bir fikri vardır, öğrenmek mümkün değildir. Her halde köylü "SANDIĞI" konuşturmak suretiyle memnuniyetini ya da memnuniyetsizliğini dile getirmeyi düşünmektedir. Gerçi biz de geçen yaz Trakya köylerinde hiçbir siyasi konu dile getirmedik. Bekledik ki onlar sorunları olduğunu gibi bize söylesinler. Şüphesiz köylünün siyasetten içine kapanması bir nedene dayanmaktadır. Onu da önümüzdeki seçimlerde görüp anlayacağız. Yalnız bir gerçek ortadadır ki köyler boşalmaktadır. Okuyan köyden kaçmaktadır. Ekonomik yönden kendini kurtaran köyde oturmamaktadır. Bu görüntünün yorumunu toplumbilimcilere bırakıyoruz. Türkiye'nin tabanında ne tür bir değişim vardır? Trakya malum, Anadolu muhafazakarlığı gelecekte ne yön ve renk olacaktır bilmiyoruz. Bilmemek ne kötü şey. İnsan kendini karanlıkta hissediyor.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol