Nitekim Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Sırbistan ve Küçük Karadağ Prensliği ortamdan yararlanarak bağımsız olmak, kalkınmak, kendi aralarında bir denge kurmak yönünden bir hayli mesafe almışlardır. Romanya Tarım Reformu’na girişmiş, eğitimleşmeye öncelik vermiş, tarım kesiminde çalışanları koruyucu tedbirler almıştır. Bulgaristan Kralı Ferdinand, Balkanlar’da güçlü bir ordu kurmaya yönelmiş, eğitime önem vermiş, Osmanlı Devleti’nin Bulgaristan’daki demiryollarını Plevne Savaşı nedeniyle göç eden Türklerin topraklarını satın almış, üretimi artırıcı tedbirler yanında sanayileşmeye önem vermiştir. Ne var ki Balkanlar’da denge kurmaya çalışan bu genç Hıristiyan devletlerden Romanya, Alman nüfusu altında, Yunanistan'ı büyük devletler himaye etmekte, Avusturya-Macaristan ve Sırbistan Rusya’nın safındadırlar. Ve bu sıralarda Osmanlı Devleti "Büyük devletlerin hırslarına daha fazla hedef olmaktadır. Ancak ne var ki Osmanlı Devleti’nin geleceği konusunda kendi aralarında anlaşamamaktadırlar. Osmanlı Devleti bu sayede bağımsızlığını koruyabilmektedir. "Rusya'nın Asya'daki ilerlemesine karşı koymadığı ve onun serbest denize çıkış imkânı bulmasına engellemeyi politikasına temel yapmış olması" bu konuda Osmanlı Devleti’ne yardımcı oluyordu. Bu doğrultuda olmamakla beraber Almanya, Osmanlı İmparatorluğu ve Romanya üzerindeki ekonomik ve mali nüfusu ile Rusya'yı Osmanlı Devleti’nin geleceği konusunda dikkatli hareket etmeye zorluyordu. Ama herşeye rağmen Rusya Balkan ülkeleri üzerindeki o tarihi emellerini ideolojik niyetlerini terk etmedi. Panslavist akımı güçlendirmeye devam etti. Bu dönemde Abdülhamit yönetimi borçların ödenmesi, Ermeni olguları, Fransa 'nın Tunus'un işgali, Tesalya'nın Yunanistan'a bırakılması, Mısır'ın İngiltere tarafından ilhakı, Doğu Rumeli'nin Bulgaristan'a katılması ve nihayet liflerini koynunda bulunduran despot yönetimin çürümüş cephesi altında kültürlü bir gençlik imparatorluğu Batılı bir görünüş altında "İstihdadın sonunu getirmeye çalıştı. İttihat ve Terakki Komutesi’nin yönetimindeki ihtilalciler, askeri birliklerden de destek görerek II. Meşrutiyet’in ilanını sağlamışlardı. Hürriyet yine gelmişti. "Millet-i Osmaniye, istibdad ve zülüm-i Hamidi’den kurtulmuştu.
İTALYA KUVVETLER DENGESİNİ BOZUYOR
Avrupalıların "Jön Türk ihtilali" olarak nitelendirdikleri hareket sonunda "Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya Eyaletlerine, özellikle Suriye’de halkın bir Hürriyet Devri açılacağını umduğu “II. Meşrutiyet’in İlanı, meclisin tekrar açılması kıvançla karşılandı. Ama "İhtilalin ne lideri ne güdümü ne de bir programı vardır. "Ortalıkta ittihatçıların heyecanından başka ümit verici hiçbir şey yoktur.” Gerçek böyle olunca halkın kendi lehinde yeni şeyler beklemesi, bunalımdan kurtulacağını ümit etmesi boşunadır. Almanya'nın nüfusu altına girmiş ırkları, dinleri, dilleri, kültürleri ayrı olan toplumda iç ve dış nedenlere bağlı olmak üzere anarşik hareketler devam etmekte, Balkanlar’da bağımsızlık savaşı devam etmektedir. Arnavutlar, Makedonyalılar ayaklanmışlardır. Bu Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan’da değişik biçimde görülmüş, Osmanlı Devleti bunlarla uğraşmaya devam etmiştir. Fakat bütün uğraşmalar, askeri tedbirler politik temaslar Balkanlar’daki kaynaşmayı durduramamıştır. Yunanistan İngilizlerin desteğinde harbe hazırlanmaya başlamakta Sırbistan, Makedonya Sırplarını ilhaka hazırlamakta, Romanya Makedonya’nın geleceğini ilgi duymaktadır. "İtalya, Balkan Devletleri’nin hazırlanmalarından faydalanarak Akdeniz'de harekete geçmeye karar verdi. 1911 yılında Fransa'nın Fas'ı işgal etmesini İtalya Kuvvetler Dengesi açısından Fransa'nın Afrika'da yayılması şeklinde gördü. Bunun üzerine 29 Eylül 1911'de Osmanlı hükümetine bir nota vererek niyetlerini bildirdi.
Devamı var...
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol