TRAKYA’DA ÖYKÜSÜ BİTMEYEN SAVAŞ BALKAN HARBİ VE BOZGUN -11-

Osmanlı Devleti’nin bütün karşı koymalarına Bin gazi ve Trablus da en seçkin subayları yönetiminde savaşı sürdürmesine rağmen, sonuç alamadı çünkü bu sırada Makedonya'da Balkanlar'da "karışık olaylar cereyan ediyordu". İmparatorluğun Arap topraklarında da bu çeşit olaylar meydana geliyordu. İçerde anarşi, dışarıda isyan ve ayaklanmalar Babıâli'yi İtalya ile anlaşmaya götürdü. 15 Ekim 1912’de yapılan bu anlaşma ile Trablus, Bingazi, Rodos ve Oniki Adalar İtalya’ya terk edildi. Böylece İtalya İngiltere'nin Kıbrıs'ı Fransa'nın Tunus'u ilhak etmelerine karşılık vermiş oldu. Ama bundan Rusya endişeye düştü. İtalya'nın Kuzey Afrika’da ekonomik ve stratejik noktalar ele geçirmiş olması, İngiltere ve Fransa'nın Yakın ve Orta Doğu'ya el atmış, Akdeniz'i kontrol altına almış bulunmaları Rusya'yı Kuvvetler Dengesi’ni bozmaya, bu nedenle genç Balkan Ülkeleri’ni savaşa götürmeye vesile oldu. 15 Ekim 1912 yılında İtalya ile imzalanan Uşi Antlaşması Osmanlı Devleti’nin prestijini biraz daha sarsmak, yıkılışı biraz daha hızlandırmakla kalmamış, devleti ayakta tutan güçlerin Balkan Savaşı’na moral yıkıntısı içinde girmesine vesile olmuştur.
"RUMELİ ŞAHANENİN ÖLÜMÜ:"
BALKAN SAVAŞI’NIN NEDENLERİ
“Trablus, Bingazi Savaşları Osmanlı İmparatorluğu’nun mali ve askeri kaynaklarını kurutmakla kalmamış, onu Balkan Devletleri karşısında zayıf düşürmüştü." Ülkenin içyapısında sarsıntılar ve yaralar açmıştı. Öte yandan İttihat ve Terakki, yıllardan beri İmparatorluk sınırları içinde estirdiği havanın, uyguladığı panislavist ve merkeziyetçi politikanın olumsuz sonuçlarını görmekle şaşkınlık içindedir. Bu politikaya şiddetli bir muhalefet hüküm sürmektedir. Ordu tam siyasetin içinde, bölünmüştür. Ordunun içinde, daha 1877 yıllarında, Plevne Savaşı sıralarında gazeteci-yazar Rupert Furneaux saptadığı "idari mekanizmanın üst kademesinde hüküm süren bozuk düzen ve karışıklıktan büyük zarar görmekteydi. Paşaların gözleri sadrazamlık makamındaydı ve bu nedenle birbirlerine destek olmuyorlardı" havası bu dönemde başka biçimde esiyordu. Ordunun içinde meydana gelmiş bulunan "HALASKAR ZABİTAN GRUBU"nun ülkenin ilerleme, yenileşme yolundan saptırıldığını, yıkılışın gerçekleşmek üzere olduğunu bildiren beyannameler yayımladıkları görülüyordu. Rumeli'deki ordu komutanları Babıâli'ye "DURUM"un gayet kritik olduğunu, etrafa güven duygusu beslemediklerini bildirmekteydiler. Öte yandan politikacılar İngiliz, Fransız ve Alman taraftarlığı yapıyor, ülkenin kurtuluşunun bu devletlerden birinin yardımında gördüklerini açıkça söylüyorlardı. Yani açıkça mandacılık yapıyorlardı. Çünkü güvenlerini yitirmişlerdi. Şundan dolayı ki ülkenin yıkılış nedenlerini hiçbir zaman anlamamışlardı. O devrin ünlü siyaset adamlarından Kamil Paşa Balkan Harbi arifesinde ülkenin durumunu şöyle dile getiriyordu:
"Şu içinde bulunduğumuz tehlikeli durumun etkisi altında olanların, cidden mustarip olmamaları, kalplerinin kan ağlamaması mümkün değildir. İdari ve siyasi usullerle bilgisiz olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin etki baskısına tabi olan hükümetin tuttuğu hatalı mesleğin sonucu olan illetler, çetinlikler ve tehlikeler iyice incelenince, Osmanlı ülkesi, taksim edilmeye maruz bir halde görülmektedir."
Acı gerçek Kamil Paşa’nın anlattığından da öte bir anlam taşımaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına yol açan birazda politikacıların gafletinden, ihanetinden ileri gelmektedir. Yazının devamı yarınki sayımızda yayımlanacaktır.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol