Tarihi olaylara dar bir açıdan bakmak olayların nedenlerini ele almadan anlatıma gitmek yanılgılara yol açabilir. Olgular kendi koşulları kendi gerçekleri ve çevreleri içinde ele alınmalıdırlar. Esasen tarih hakkında "Doğru bir yargı"da bulunmak bu yoldan mümkün olabilir.
Tarihi bir olaylar yığını olgular zinciri kabul edersek yöntemimiz olaylara yaklaşmak hatta onların içine girmek olacaktır. Ünlü bir tarihçinin tanımına göre;"özündeki güç ile ölümsüzleşen toplumların birbirleriyle iyi veya kötü olan ilişkileri "tarihin dokusunu meydana getirirler. Geçmişte meydana gelmiş, birbirine bağlı olarak uzayıp gitmiş"olaylar ve olgular zinciri”ne bugünkü toplumlarda bağlıdırlar. Biz o zincirden, o geçmişten kopuk değiliz ki. Bu nedenle tarihe" Bütüncü Görüş'le eğilmek kesitlerin daha iyi anlaşılmasını mümkün kılar böylece ünlü İngiliz tarihçisi Prof. Toynbee'nin endişesi önlenmiş olur. Toynbee, tarihe maddeci bir açıdan bakmayı sakıncalı bulur ve 'tarihin bütününden suni bir şekilde ayrılmış bir parçasının" ele alınmasına karşıdır. Ancak büyük toplumların karşılıklı ilişkilerinden doğmuş olayların kendi çevreleri, kendi koşulları içinde ele alarak anlatmakta hiçbir sakınca yoktur.
Tarih halkların eseridir. Türk halkının tarihi onun eseridir. Bu tarihin bir ulusal, bir de evrensel yönü ve niteliği vardır. Yönetici kadroların dünya görüşleri, kültürleri, mizaçları, halka bakış açıları, halkı silkeleyen, sarsan sosyal ve siyasal olaylar, ekonomik gerçekler tarihin oluşumunda etkili öğelerdir. Ama bütün bunlar bir halkı tarih yapma yeteneğini ortadan kaldıramaz. Çünkü halkın tarihini ölümsüz ve sonsuz kılan halkın özüneki ateştir. Toplumlar özlerindeki bu ateşle, dünyayı yaşamak kıvancıyla ulusal hedeflerini gerçekleştirirler.
"TÜRK ULUSUNUN HEDEFLERİ"
Prof.F. Köprülü,1959 yılında Amerikan Harward Üniversitesinde verdiği bir konferansında Türk Ulusunun Hedeflerini şöyle ortaya koymuştur."Türk ulusunun, ulusal bağımsızlığını koruma hususunda gösterdiği büyük ilgi ve bu hususta gösterdiği büyük ilgi ve hususta katlanmaktan asla çekinmediği mal ve can fedakarlığı…" Gerçekten ulusumuz değişen, gelişen dünya koşullarına uymaka büyük başarı göstermiştir. Tarihimizin derinliği içinde kalan olaylar da gösteriyor ki (saptırılmadığı yanıltılmadığı zamanlar) dünya gidişinin dışında, dünya gerçeklerine yabancı kalmamıştır. Ulusumuzun doğaya, kara toprağa hayata bağlılığı en kötü koşulları iyiye çevirme yeteneği bunu kanıtlar. Ancak ne varki ulusumuz kötü yönetildiği zamanlarda komşu uluslardan geri kalmış değişim, gelişim çizgisi dışında hakkı olmayan bir hayatı yaşamaya mecbur kalmıştır.
Bir uslun dünya politikasını yöneticilerin kültür ve felsefeleri, bölge ve dünya jeopolitiğini anlayabilme ve buna göre "durum alma" özellikleri belirler. Fakat buna devletin kuruluşu, gelişmesiyle oluşturduğu felsefeyi, sosyal ve ekonomik ilkeleri de dahil etmek, bunların içeriğinde kalan gerçekleri bilmek gerekir.
Yazının devamı yarınki sayımızda
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol