TRAKYA’DA ÖYKÜSÜ BİTMEYEN SAVAŞ BALKAN HARBİ VE BOZGUN -22-

Fakat olayların gelişmesi Başkumandanlığın bu planını da geçersiz kıldı ve Osmanlı Orduları bir kez daha yenilgiye uğradılar.
Lüleburgaz- Poyralı Savunma Hattında Osmanlı Ordusunun savaş düzeni şöyle idi:
“Doğu Cephesi Komutanı Abdullah Paşa savaşı Lüleburgaz’ın Sakızköy’ünden yönetecek. Mahmut Muhtar Paşa Komutasındaki 3. Kolordu Vize'nin doğusunda, Abuk Ahmet Paşa Komutasındaki 4.Kolordu ile Şevket Turgut Paşa Komutasındaki 2. Kolordu Kırklareli'nin Kavakdere Köyü’nün doğusundan Babaeski'nin Karahalil köyüne kadar uzanan bir cephede" yer almaktadır. Bu kuvvetler savaş sırasında saflarını sıklaştıracaklar, Bulgarların Lüleburgaz-Poyralı Deresini aşmalarını önleyeceklerdi. Bu maksatla İkinci Ordu İstanbul cihetinden taze kuvvetlerle daimi olarak takviye ediliyordu. Vize, Pınarhisar, Lüleburgaz ve Babaeski bölgelerinde yaklaşık olarak 170-180.000 civarında bir kuvvet meydana gelmişti. Fakat ne kadar kuvvet olursa olsun Trakya taşı, toprağı, sivili ve askeri ile bozgun havasından, moral çöküntüden kurtulamamıştı. Açlık ortalığı kasıp kavuruyordu. Asker-subay, halk, yorgun, bitkin ve yılgındı. Bütün Trakya şiddetli yağmur ve soğuk altında idi. Manda ve öküz koşulu göçmen kafileleri, askeri top arabaları çamurdan, sellerden tıkanıp kalmışlardı. Osmanlı Ordusu’nun ovadaki genel görünümü "bir panayırı" andırıyordu. Bu nedenle maddi ve manevi koşullar ordunun aleyhinde bulunuyordu. Fakat yinede savaşmak, şerefi kurtarmak, düne kadar egemenliğimiz altında yaşamış kindar bir milletin ordularını topraklarımızdan çıkarmamız gerekiyordu.
Savaşın umutla, dilekle kazanılamayacağı herkesçe bilinen bir gerçektir. Önce koşulları lehimize çevirmek gerekir. Ama nerede? Kırklareli Bozgunundan sonra Lüleburgaz'a kadar demiryolu hatları kâh sellerden bozulmuş, kâh yıkılan, raydan çıkan trenlerden tıkanmış ya da görevini terk eden personel yüzünden yolda kalmıştı.
Bozgunla birlikte evini barkını bırakan siviller, briliğini terkeden askerler geriye çekilen muntazam birlikler soğuktan, açlıktan bitkin bir vaziyette yol kenarına yığılan insanlar, yaralılar ve de arkadan gelen hunhar bir düşman…Açlık ve felaket.. Büyük bir gafletin ve sorumsuzluğun sonuçları böyle bir görünüm meydana getirmişti. Osmanlı Ordusu bu koşullar altında savaşa girecek, Bulgarlara karşı Trakya'yı savunacak ve hatta Kırklareli Bozgunun hesabını soracak. Trakya halkının,"Tanrı bu ulusa o kötü günleri bir daha göstermesin" demektir.
PINARHİSAR- KARAAĞAÇ VE SAKIZKÖY SAVAŞLARI
Bulgarlar Bozgun nedeniyle boşaltılmış Kırklareli'ni aldıktan sonra Babaeski ve Pınarhisar doğrultusunda ağır ağır ilerlemeye devam ettiler. General Radko Dimitriyef ve Kotinçef Komutasındaki Bulgar Orduları hiçbir engelle karşılaşmadan, fakat ürkek bir yürüyüşle, kötü hava koşulları altında Babaeski, Lüleburgaz, Pınarhisar yöresinde yığınak yapmaya başladılar. Türk düşmanlığı ile şartlandırılmış olan Bulgar askerleri boşaltılmış köy ve kasabaları ateşe vererek, buldukları ihtiyar ve yaralıları öldürerek, işkence ederek zafer sarhoşluğu içinde, yerli Rum ve Bulgar halklarıyla da işbirliği ederek Pınarhisar, Poyralı, Karaağaç, Turgutbey, Lüleburgaz ve Sakızköy muharebelerine hazırlanıyorlardı. Trakya'ya Ruslardan aldıkları modern silahlar sevk ediyorlardı. Ama her an bir Türk mucizesinden de korkuyorlardı. İhtiyatlı hareket ediyorlardı.
Pınarhisar'ın doğusu, Poyralı, İslambeyli, Doğanca, Cevizköy(Çangara), Tozaklı, Ertuğrul (Kazanköy), Karaağaç köyleri, Vize ve Saray'ın kuzey kesimleri ormanlıktır. Bu yerlerin güneyinde ve doğusunda kalan bölge az engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Zengin ve bereketli toprakların bulunduğu bu yerlerde Abdullah Paşa Komutasındaki 2.Ordu yerleşmiş, Bulgarlara karşı mevzi almıştı. Poyralı_Lüleburgaz Deresinin Batı yakalarında ise 140-150.000 kişilik bir Bulgar kuvveti bulunuyordu.
Yazının devamı var...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol