"Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’ni yönetenlerdeki zihniyetin bu savaşı başlatanların gerisinde olduğunu, kumanda kadrosunun da aynı paralelde bulunduğuna işaret etmek suretiyle devletin çağdaşlaşmadan kaldığını ifade etmektedir. Gerçekten Balkan Savaşı’nda devleti yöneten zihniyet, imparatorluğun içine düştüğü durumu anlayacak, sorunlara köklü çözüm biçimleri bulacak nitelikte değildi. Herşeyden önce devlet Türk Soyu’ndan gelen halk kitlesine dayanma, onunla bütünleşme yoluna gitmemişti. Halkı aradan çıkarmıştı. Bu sırada değişen ve gelişen Avrupa’da devlet-halk bütünleşmesine doğru bir gelişme oluyordu. Ama Osmanlı Devleti’ni yönetenler isteseydiler de halkla bütünleşemezlerdi. Çünkü devletin yapısı, kuruluş ilkeleri, temel felsefesi buna engeldi. İmparatorluk siyasal, kültürel ve ekonomik birlikten yoksundu. Çöküntü ve yıkılış dönemlerinde devleti yönetenlerde güçsüzlük, kararsızlık, inançsızlık ve güvensizlik Osmanlı Politikası’nın bir özelliği haline gelmişti.
Osmanlı Devleti hiçbir zaman yoksul halk yığınları için çalıştığı görünümünü vermedi. Avrupa devletleri halk iradesine saygılı bir hüviyet kazanırlarken, Osmanlı Devleti Merkezi Otorite’ye dayalı dini ve askeri yapıda kaldı. Yenileşme ya da Batılılaşma dediğimiz hareket biçimsel kalmaktan öteye geçmedi. Devletin üstyapı kurumlarını oluşturan görüşün ve zihniyetin imparatorluk ekonomisinin katlar ve uluslar arası ilişkilerle belirlendiği nedense anlaşılmak istenmedi. Bununla birlikte devlet, tarihinin getirdiği sorunları çözmek, şehirlerini, yurttaşlarının beynini geliştirmek yoluna gitmedi. Eğitimleşmeye yönelmedi. Büyük kitleyi "Yoksulluk Kültürü"nü oluşturan bir eğitimsizlik ve köy ekonomisi sınırları içinde tutmak "Güçlü Devlet" olmanın koşulu sayıldı.
Mustafa Kemal’in,"Eski zihniyet, fosilleşmiş kadrolar" ifadesinde 1699'dan bu yana hareketsizleşen ve ulaşma yeteneğini büsbütün yitiren bir devlet yönetimini kastettiği anlaşılmak gerekir. İşte, Osmanlı Devleti, bu devleti yönetenlerin çağdışı kalmış düşünce ve görüşleri içinde Balkan Savaşı'na girdi ve kaybetti. Yoksa Türk askeri savaşı bırakmazdı. Bozguna uğramazdı. Mustafa Kemal'in Ulusal Kurtuluş Savaşını aynı halkın askeriyle kazandığını bilmek, savaşa halk iradesine dayalı bir politika ile başladığını unutmamak, bağımsızlıktan sonra halka dayalı devrimci, devletçi, halkçı, layik, cumhuriyetçi, milliyetçi ulusal bir devlet kurduğunu göz önünde bulundurmak, Balkan Savaşı'nda bozgunun ve yenilgilerin nerden geldiğini anlamaya yeter sanırız.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol