TRAKYA’DA ÖYKÜSÜ BİTMEYEN SAVAŞ BALKAN HARBİ VE BOZGUN -3-

OSMANLI DEVLET POLİTİKASI EKONOMİK GÖRÜŞTEN YOKSUN
Osmanlı Devletinin fetih politikasının bir başka yanı da dünya ve coğrafya gerçeklerini imparatorluğun kalıcı unsurları arasına dâhil etmemesidir. Bununla birlikte devletin deniz ekonomisi politikası da yoktur. “Donanmanın amacı uluslar arası trafik yollarını korumak değildir. Donanmanın rolü sadece fetihleri desteklemekten ibarettir." Bunun neden böyle olduğu elbette ki sorulabilir. Osmanlı Tarihi üzerine araştırma yapan yerli ve yabancı uzmanlar devletin mali ve ekonomik polıtikasının karalara dayandığını söylemektedirler. Nitekim "Osmanlı imparatorluğu, Önasya, Balkanlar ve Mısır'ın fethi ile meşkulken ancak fethettiği toprakları kuşatan denizlere el atmakla yetiniyordu. Oysa bu sıralarda "Avrupa'nın Batı ülkeleri denizlerde üstünlük sağlıyor, uluslararası ekonomide yeni bir devrim meydana geliyordu." Akdeniz, Umman Denizi gibi ekonomik kaynakları zengin jeopolitiği dikkate alınması zorunlu deniz trafiğinin kontrol edilmesi gereği ancak Yavuz Selim zamanında anlaşılmıştır. Fakat ne yazık ki bu yüksek strateji İslam Birliği Mihverinden öte gidemedi. Ama her şeye rağmen Osmanlı Devleti yükselmesine devam edebilmiştir. Tarihçiler bunda en büyük rolü Yeniçeri Ordusu’nun oynadığını söylemekte, bu ordunun "Savaş endüstrisi yaratıcılığına dikkati çekmektedirler. Şayet Osmanlı Devletini yönetenler değişen ve gelişen dünya koşullarına uyum gösterebilseler, uluslararası ilişkilerde "Ekonomik ve endüstriyel kaynaklara sahip olmanın stratejik” önemini kavrayabilmiş olsalardı devletin sonu böyle olmayabilirdi. Aksine dünyada çok ilginç olayların geçtiği, "Yeni güçlerin harekete geldiği" XV ve XVI yüzyıllarda imparatorluk sınırları ötesindeki değişimi görememişlerdir. O sıralarda Avrupa'da yeni bir politika izlendiği, İlk çağdan beri sürdürülen Kuvvetler Dengesi’nin yeni biçimde tezgahlandığını anlayamamışlardır. Gerçi Avrupa ülkelerindeki dalgalanmalardan, estirilen yeni rüzgarlardan etkilenmemişlerdir ama ne yazık ki bunun nedenini hiçbir zaman kavrayamamışlardır.
OLAYLAR MI ÖNEMLİ, SONUÇLAR MI?
Dünya Tarihi yazarı Fransız Jakques Pirenne, “XVI yüzyılın sonunda Osmanlı İmparatorluğu bütün kıta imparatorları içinde en güçlü olanıdır." der ve “Esasta devleti olan Osmanlı İmparatorluğu, Batı Ülkeleri gibi bir ekonomik yayılma alanı olarak değil, fakat savunmasına yararlılıklarını düşünerek Afrika kıyılarındaki Fas, Tunus, Cezayir sultanlıklarını fethetmiş" olduğuna işaret eder. Gerçekten devletin ekonomik yayılma politikası bulunduğu pek belli değildir.
Osmanlı Devletinin yükselme devrinden sonra geçen olayları olguları inceleyenler, bunların nedenlerini ve koşullarını araştıranlar tehlikenin daha "Amerika'nın bulunması (1492) Avrupalı gemicilerin karaya ayak basmadan fır dolayı dönmeye" başladıklarında kendini belli ettiğine dikkati çekmektedirler. Bu konuda Prof. Niyazi Berkes,"Osmanlı Devleti için olayların kendileri değil, meydana getirdikleri sonuçlar önemli olmuşlardır” der. Gerçekten XV. yüzyılda başlayıp XVI. yüzyılın başına kadar devam etmiş olan keşif ve buluşlar Batı Avrupa uluslarına denizlere açılma, yeni sömürgeler edinme olanağını vermiş, insanlığa zengin ve geniş bir dünya ufku görüntüsü kazandırmıştır. Bununla okyanuslar kontrol altına alınmış, yeni hammadde kaynakları bulunmuş, zengin işgücü potansiyeli ele geçirilmiş, deniz trafiğine yeni yollar ve yönler bulunmuştur. Tabii sonuçta "Avrupa uygarlığı ekonomik bir karakter kazandı, ferdi ve entelektüel alanda bireysellik kavramı zafere ulaştı.” Avrupa, yani imparatorluk sınırları ötesinde ekonomik unsur, aklın üstünlüğü, insanın kişiliği, yeni devrin belirgin özelliği haline gelirken, Osmanlı Oligarşisi kendi içinden çöken yapısındaki iç çelişkiler nedeniyle düzeni bozulan bir sistemin başında hazine fukaralığına, mistizme sürüklenmiştir.
Devam edecek...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol