Her yerde ve yönde ayrılık, gayrılık şarkıları, isyan türküleri işitilmektedir. Ve bunlar Osmanlının Bozuk Düzenine işaret sayılıyordu. Tüm bu anarşi, çöküntü, yıkıntı içinde bir gerçek anlaşıldı ki, "Doğu, Batı’ya üstün değildir.” Aradaki mesafe çok açılmıştır. Dogmatik ve skolâstik inancın “devletin yıkılmazlığı" saçmalığı ortaya çıkmıştır. O halde yapılacak şey, "Yenileşmek" yani Islahat yapmaktır. Bu yapıldığı takdirde belki bunalım bir süre için geçiştirilebilirdi, “Büyük devletlerin Osmanlı topraklarını tek taraflı veya aralarında anlaşarak paylaşma" planları etkisiz hale getirilebilirdi. “Şurada, burada milliyet isyanları, Müslüman eyaletlerin ayrılıkları" geçiştirilebilir ya da önlenebilirdi.
Görülüyor ki devleti kurtarmak için ıslahat yapmak zorunlu hale gelmişti. Devleti diyoruz, çünkü ortada halkın kurtarılması gibi bir sorun yok. Devlet halkın üstünde, ondan ayrı bir yapı. İktidar, Saray oligarşisinin dayandığı otorite güçlerinde. Yenilik istemek, istememek bunlara bağlı. Velhasıl Islahat gereklidir ama "nasıl bir ıslahat" olacaktır? Bunu kim, hangi kadrolar yapacak? Bu bilinmiyordu. Ordunun yenilgileri bozuk düzenden ayrı düşünüldüğü için bütün suç onda bulunuyordu. Ordus bozulmuş, deniyordu. Islahat ondan başlayacaktı.
OSMANLI KAFASININ YENİLEŞME ANLAYIŞI
Türk tarihi üzerinde durup düşünenler diyorlar ki, yıkılış halinde bulunan bir devlet düzenini ancak devrim kurtarabilir. Çünkü "maliye, ticaret, endüstri siyasetlerinin ilkelerinde değişiklik" başka türlü olmaz. Devletin yapısındaki iç çelişkiler "toplumun ekonomik temeli, üretim teknolojisi ve kapasitesi" nedeniyle sürüp gidiyorsa bunu yenileşmeyle değil, devrimle değiştirmek mümkündür. Değiştirme yoluna gidilmezse zaten, yenileşme yapsanız da sonuç alınamaz. Bu basit gerçeği bizim toplumda anlayanlar pek çıkmamıştır. Atatürk, bu ayracın dışındadır.
Bir zamanlar Osmanlı Devleti’ni istilalarında başarılı kılmış olan Yeniçeri Ordusu, düzenin soysuzlaşması, yozlaşması sonucu yapısını bozdu, misyonunu yitirdi. Ortaya devlet yapısı içinde bir "Yeniçeri oligarşisi" çıktı. Bunu Batıdan aktarılacak fikirlerle, ilkelerle, eğitim kurumlarıyla düzeltmek mümkün olacaktır, biçiminde bir düşünce geçerli sayıldı. Buna daha başka kesimlerde yenilikler de eklendi. Doğu kalıbı içine Batı düşüncesi, tekniği, yöntemi yerleştirilmeye kalkındı. III. Selim, II.Mahmut, 1839Tanzimat'ı, 1856 Fermanı, 1876 Anayasası, meclis düzeni, gerektirdiği bütün yenilikleri bir gerçeğin gücü karşısında yitirdi. O gerçek şu: Devletin kime dayandığı, "toplumun ve devletin içten gelen yapma bir direnme gücü" olduğu unutuldu. Bu yüzden Batılılaşmanın ruhsal, zihinsel, üretim ilişkilerini içeren bir yönü olmadı. Zaafı ile malul bir devlete ithal malı "Avrupa Gömleği" giydirildi. Bütün Batılılaşma Hareketlerinin başarısızlığı nedenleri bu gerçekte ışımaktadır. Tabii girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanması, tedbirlerin etkisiz kalması yapıdaki çelişkilerin, zıtlaşmaların, çatışmaların iyi görülmemesi, doğru teşhis edilmemesinden ileri gelmiştir.
YENİLEŞME DEVLETİ KURTARMAYA YETMİYOR
Kendi halkına yabancı, ondan uzak ve hatta onun kulluğu üstüne kurulu bir yönetim biçimine zeval erişeceğini dinsel kitaplar bile yazarlar. Yıkılışın nedeni sadece askeri zayıflıkta, disiplinsizlikte, hukuk noksanlığında değildi. Sosyo-ekonomik yapısı değişmeyen, tüketici, durgun, gayri mütecanis bir toplumun tüm katlarında ve kesimlerinde zıtlaşmalar, çatışmalar vardır. Bunlar ortadan kaldırılmadıkça, üretim ilişkileri düzeltilmedikçe, uluslaşma gerçekleştirilmedikçe, devlet millileştirilmedikçe, üst ve alt yapı kurumları tutarlı, ahenkli hale getirilmedikçe, toplum eğitilmedikçe, üretici toplum düzenine, sanayiye yönelmedikçe, devlet politikasına uluslar arası ilişkilerde "ebedi dostluk değil, ebedi menfaat vardır" ilkesi yerleştirilmedikçe "Yenileşmenin" özentiden öteye gitmesi biçimsellikten kurtarılması beklenemez.
Devam edecek...
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol