TRAKYA’DA ÖYKÜSÜ BİTMEYEN SAVAŞ BALKAN HARBİ VE BOZGUN -7-

Mustafa Kemal Gerçeğini bilenler işin bu yanını çok iyi anlamışlardır.
Yenileşmedir, şudur, budur derken sınırlarımız içinde yaşayan Hıristiyan ve Müslüman halkların çoğunluk teşkil ettikleri yerlerde vaziyetin kurtarılamadığı görülmektedir. "İngiltere ekonomik üstünlüğünü korumak, genişlemek maksadıyla denizlere hakim olmak azminde, Rusya ise sınırlarının Balkanlar, Yakındoğu, Ortaasya ve Uzakdoğu da genişlemek gibi önüne geçilmez bir istekle akdenize geçit bulmaya çalıştığı” bir sırada Osmanlı Devletinin devrim yapmadıkça bir takım palyatif tedbirlerle ne dereceye kadar Yenileşeceği, koşulların verdiği süreyi nekadar uzatabileceği şüphelidir. Kaldı ki Osmanlı Devleti Yenileşmeyi temeli etkilemeyen kesimlerde, onu da dışarıya bağımlı olarak yapmaktadır. "XVI ve XVII yüzyıllarda Avrupa politikasında birinci derecede önemli rol oynamış olan Osmanlı Devleti" bu hüviyetini taşıdığı zamanlardan itibaren sıra ile Fransız, İngiliz ve XVX yüzyılın yarısından sonra da Almanpeyikçiliği" yaparak "Tanzimatçılığa başlamıştır.
OSMANLI DEVLETİ AVRUPA'YI
TERKE ZORLANIYOR
1854 Viyana Konferansında dört büyük devlet" Tuna Eyaletleri üzerinde ortak himaye ve ortadoksların imtiyazları üzerinde Rus kontrol hakkı" konusunda anlaşmışlardı. Rusya, uluslararası nitelikteki bu haklara dayanarak Balkanlarda daha etkin bir politika izlemekte cesaret buldu. İdeolojik renk ve yön verdiği bu Balkan politikası ile Hıristiyan halklar lehinde haklar isteyen Rusya, Osmanlı Devletini zor duruma düşürmek istiyordu. Her ne kadar Osmanlı Devleti Islahat Hareketi ile Rusya'nın elinden bu silahı almak istemiş ise de başaramamıştır. Sosyal,siyasal haklar ve özgürlükler isteyen Balkan Eyaletlerinde vaat edilenler yapılamayınca bu yüzden Bulgaristan, Romanya, Sırbistan gibi Slav ve Hıristiyan halkların bulunduğu yerlerde kanlı olaylar, isyanlar meydana geldi. Osmanlı devleti bunların bir kısmını kanlı bir şekilde bastırdı. İşte tam böyle karışık bir ortamda Osmanlı Devleti Meşrutiyeti (93 Meşrutiyeti) ilan etti. Anayasalı, meclisli meşrutiyet heyecanla, umutla karşılanmış ise de bu ancak büyük devletlerin muhtemel bir müdahalelerini önlemek amacına hizmet etmiştir. Fakat Rusya, "bu oyuna Osmanlı devletine savaş açmakla karşılık verdi"
PLEVNE SAVAŞI (1877-93 HARBİ):
BALKANLARDAN DOĞU TRAKYA’YA DÖNÜŞ
Tarih, işlenen suçları, yapılan hataları "mazur görecek" kadar hoşgörü sahibi değildir. Gelecek kuşakları despotik bir yönetime "sempatize etmekle bunu istemek kimsenin hakkı değildir. Gerçekleri, nedenleri ve sonuçlarıyla görmek gelecek için yararlıdır. Bu bakımdan, balkanlardan çekilmeyi zorunlu kılan ve devleti biraz daha uçurumun kenarına getiren olayların nedenlerini iyi teşhis etmek şarttır. Doğunun bir özel niteliği vardır: "Kurtarıcı aramak","Kurtarıcı beklemek". Bir ulusun başına kurtarıcı gelebilir ve ulus içinde bulunduğu koşullarda kurtarılabilir. Ancak bu Büyük Atatürk’ün düzeyinde, halkıyla bütünleşen ve ona dayanan bir "önder" olursa kurtuluş gerçekleşebilir. O da her zaman gelmez. Bundan sonrası için ulusları, fikirleri, Temel ilkeler ve dünya gerçekleri uydurulmuş uzun vadeli politikalar kurtarır. Abdülhamit iktidarı aldı, yani 1876 Aralığında 1.Meşrutiyet İlan edildi. Devletin yönetim biçimi Meşrut’ı monarşi hüviyetini aldı. O döneme göre ilerici bütün Osmanlı aydınları Anayasa nın kabulünü, meşrutiyetin ilanını, Meclisi-i Mebusa’nın açılmasını heyecanla, kıvançla ve umutla karşıladılar. Devleti Osmaniye kurtulacaktı. Dikkat edilirse III.Selim'den sürdürülen tüm yenileşme Hareketlerinde ekonomiye, halka dönük bir "durum alma" yoktur.
Devam edecek...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol