Birkaç defa yazıp anlatmıştım. Trakya'nın geçmişinde çiftlikler, arpalıklar vardı. Çiftlikler daha ziyade hizmetleri yararlı görülenlere zenginlere aitti. Cumhuriyet döneminde bu çiftliklerin bazıları devlet çiftliği haline getirilmiş. (Türkgeldi, Sarımsaklı gibi) bazıları da satış yolu ve iskan suretiyle halka intikal ettirilmiştir. Fakat son zamanlarda birden patlama yapan hayvan çiftliklerinin oluşumu farklı. Şahıslara ait var mıdır bilmiyorum ama çiftliklerin çoğu yerli ve yabancı şirketlere ait. Rivayet öyle.
Bir süre önce Kırklareli, Lüleburgaz ve Pınarhisar çemberi içinde kalan hayvan çiftliklerinde çalışan bir sorumlu kişi ile tanıştım. Laf lafı açtı. Konuşmamız çiftlikler üzerine intikal etti.
Sorumlu kişinin verdiği bilgiye göre şu an Kırklareli, Lüleburgaz ve Pınarhisar ilçelerinin meydana getirdiği alanda 20'ye yakın süt hayvanı çiftliği vardır. Çiftliklerde 5000 baş hayvan bulunmakta 300 kişi hayvanlara hizmet vermektedir. Adını almayı unuttuğum için sorumlu kişinin adını veremiyor. Fakat yine onun verdiği bilgiye göre, bu hayvanların sütleri Rusya'ya gitmektedir. Burada sağım ve bakım hayvancılığın ileri olduğu İsrail Amerika ve diğer ülkelere benzer şekildedir.
Bu çiftliklerdeki hayvanlar, yerli değildirdiler. Hollanda, Almanya gibi ileri ülkelerin süt hayvanları montofon ve hoştayn cinsindendir. Bu hayvanlar Kültür Irkı hayvanlardır. Çiftlikler de süt üretimi endeksli çiftliklerdir. Entegre tesisler de kurulacağı söylendi. Yani hayvanlar teknik biçimde kesildikten sonra makinelere verilecek, bir başka uçta neye göre programlanmışsa o tür imalat gerçekleşecek. 1970'li yılların başında Kavaklı'da böyle entegre bir tesis vardı. Gidip gördük. Cumhuriyete haber yaptık ama işletme verimli olmadı. Tesisleri kuranların bu tesisi kredi almak için yaptıkları söylendi ve bir süre sonra da kendileri kayboldu.
Kırklareli'nde KÜLTÜR IRKI süt ve besi hayvancılığı 1960'lı yıllarda Ziraat Bankası'nın ithal ettiği hayvanlarla başladı. İthalatı Ziraat Bankası Vakfı yapıyordu. Bu münasebetle köylerde hayvan sayısına göre modern ahırlar kuruluyordu. Bazı köyler bu konuda çok başarılı olmuşlardır. Ancak sonuçta hedeflenmiş olan Süt ve Besi Hayvancılığı gerçekleşmedi.
Ancak şu var, bu tür hayvancılık Yerli Hayvancılığı bitirmiştir. Sütü az fakat eti kaliteli olan Boz Irk Hayvancılık bu hareketle tarihe karıştı. Oysa bu hayvanların eti Kırklareli'nde İstanbul'a ihraç edilirdi.
Bugün Türkiye'de bir bilgiye göre 14 milyon, bir başka bilgiye göre ise 17 milyondur. Böyle de olsa Türkiye'de hayvancılık gerilemiştir. Köylerde ahırlar ve havlular boşalmış, köyün sığırları azalmış, sonuçta ET AÇIĞI meydana gelmiş, et fiyatlanmıştır. Rahmetli Cevad ve Şerafettin Gürkaşlar anlatırlardı. Polos'lu Hakkı Ağa'nın avlusunda 400 baş hayvan, 50-60 at sürüsü vardı. Polos'da yani Yoğuntaş'ta köyün kızları at gezileri yaparlardı. Dolhan köyünde AT BAKANLAR, Lüleburgaz'ın Turgutbey köyünde koşu atı yetiştirenler vardı. Sığır sahiplerinin, sığır çobanları (sığırtmaçlar) bile itibarlı insanlardı. Köylerin manda ve sığır sürüleri ayrıydı. Hayvanlar halkın sigortası gibi görüldü. Peki ne oldu da hayvancılık geriledi? Bir kez çocukluğumuzdan biliyor ve hatırlıyoruz, yoksulluk, savaşlar ve hayvan hastalıkları hayvancılığa büyük darbe indirmiştir. Halk harcını, borcunu hayvanını satarak öderdi. Yerine hayvan koyması pek mümkün değildi. Türk Yunan Savaşı'nda Yunanlılar, Anadolu ve Trakya'dan onbinlerce baş hayvanı Yunanistan'a götürdü. Hayvancılığın gerilemesinde tarımın mekanizasyona geçmesi bu alanda hayvan bakımını olumsuz etkilemiştir. Sonuç itibari ile bugün ülkemiz et ithal ediyor, saman ithal ediyor, buğday ithal ediyor ve tabi daha başka şeyler ithal ediyor. Bu demektir ki kendimizi besleyecek üretimi yapamıyoruz. Bu durumda hayvancılık nasıl gelişir? Varın siz söyleyin.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol