"Türkler meydan savaşları için çok fena bir ordu yetiştirmiş, ama müstahkem mevkilerin savunması için şaşılacak bir askere sahip olduğunu göstermiştir."
"Şunu da akıldan çıkarmamalı: Bir ulus, galip tarafından gırtlağına basılmadıkça yenik sayılmaz. Bir ulus, başka bir ulusla savaşırken hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamalıdır. Tersine, son dakikaya kadar üstün geleceğine inanmalıdır. Bir an gelip de kırılmayacak hiçbir saldırı, giderilmeyecek hiçbir kesiklik yoktur."
Fransız gazeteci yazarın Türklerin meydan muharebesi için asker yetiştirmedikleri yargısı tamamen yanlıştır.
TRAKYA BULGARLARIN ELİNDE, DİRENİYOR
28 Kasım 1912'de Çatalca'da ateş kesildi. 3 Aralık'ta Mütareke imzalandı. Bu anlaşmaya göre 20 gün sonra Londra'da başlayan konuşmalarda Balkan ülkeleri Babıâli'ye ağır koşullar ileri sürdüler. "Balkanlarda statüko değişmeyecek" diye büyük ülkeler, konuşmaların sonucunu etkileyecek herhangi bir öneride bulunmadılar. Eski sözlerinde de durmadılar. Durumun kendi lehinde olduğunu gören Bulgarlar Karadağ, Sırbistan ve Yunanistan, Edirne ve Trakya'nın işgal statüsünün Osmanlı Devleti tarafından kabulünü istediler, Midye - Enez Hattı'nın sınır olmasını önerdiler. İşgal Statüsünün aynen kabulü Osmanlı Devleti'ni zor duruma düşürdü. Memleket içinde, Babıâli'de kaynaşmalar başladı. "Memleket satıldı. Edirne düşmana bırakıldı" yolundaki yayın ve propagandalar ünlü Babıâli Baskını'na yol açtı. İttihatçılar tarafından düzenlendiği anlaşılan bu baskın sırasında birçok görevli ve bu arada Başkumandan Vekili Nazım Paşa öldürülmüş, Sadrazam Kâmil Paşa zorla istifaya zorlanmış ve yerine Mahmut Şevket Paşa getirilmişti. Mahmut Şevket Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesi memleket içinde biraz ferahlık yaratmış, işgal edilen toprakların kurtarılacağı umudunu uyandırmıştı. Nitekim bir süre sonra Londra Görüşmeleri kesildi. Balkan ülkeleri tekrar saldırıya geçtiler. Bu saldırı memleketin içini karıştırdı. Gerçi Bulgarlar Çatalca'dan daha ileri geçme olanaklarını bulamadılar ama altı aydan beri direnen Kahraman Edirne top ateşine tutuldu.
Balkan Savaşı’nda Edirne'nin kuşatılması Doğu Ordusunun Kırklareli - Yoğuntaş (Polos) - Kayalı (Petra) Bozgunu, Vize - Lüleburgaz yenilgisi sonunda başlamıştır. Doğu Ordusu’nun Vize-Lüleburgaz çekilişinden sonra Edirne Bulgarlar tarafından tamamen kuşatılmıştır. Şükrü Paşa Komutası’nda her türlü açlığa, baskıya, olanaksızlığa karşı koyan Edirne Kal’ası tam altı ay dayandı. Açlık yolu ile kal'ası düşmeyeceğini, Çatalca'dan öte geçemeyeceklerini anlayan Bulgarlar, 1 Mart 1913 tarihinde Edirne Kal'asına saldırı kararı almışlar, fakat şiddetli kış nedeniyle bunu uygulayamamışlardır. Nihayet 22 Mart'ta tekrar bir saldırı kararı daha almışlar ve bunu uygulamaya geçirmişlerdir. Şiddetli topçu ve bombardıman altına alınan Edirne Kal'asının birtakım mevzileri düşmüş, fakat direniş devam etmiştir. Özellikle Taş tabya, Ayvazoğlu ve Kestanelik Tabyalarından yapılan ateş düşmanı şaşkına çevirmişti. Fakat bu savunma ve direniş daha fazla sürmemiş, "bütün savunma olanaklarının kalmadığına kanaat getirilince 26 Mart 1913 tarihinde, Hıdır Tabyası'ndaki telsiz telgraf direğine beyaz bayrak çekilmek" suretiyle teslim olunduğu bildirilmiştir.
Kahraman Edirne'nin düştüğü, Kral Ferdinat'ın Edirne'ye gelerek askerine geçit töreni yaptırdığı haberi derin üzüntü yarattı. Edirne'nin tutsak şehir olarak gördüğü muamele facialarla doludur.
Edirne Kal'asının düşmesi, şehrin Bulgarların eline geçmesi Rumeli topraklarının Midye-Enez Hattına kadar elden çıktığı anlamına geldi. "Edirne Kal'asının düşmesini Hasan Rıza Paşa Komutasındaki İşkodra, Esat ve Vehip Paşa Komutasındaki Yanya Kal'alarının düşüşü izledi."
(Devamı yarın)
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol