Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devleti'nin KADINSIZ TOPLUM'undan geliyor. Osmanlı toplumunda kandının sokakta görünmesi, bir iş sahibi olması mümkün değildi. Çünkü geleneğe göre kadının yeri kocasının yanı, evin parasız ırgatı. O kadar ki Osmanlı kadını saymıyordu. Hayvanlar sayılıyor fakat kadınlar sayılmıyordu. Buna göre kadın Osmanlının ikinci sınıf vatandaşı mı oluyordu. Öyle idi elbet. Yasaklar, köhne bir zihniyet, çağdışı bir gelenek onu esir derecesine düşürmüştü. Türkiye'de kadın 1910 yıllarında toplumda ve sahnede görünmeye başlamıştır. Mustafa Kemal ATATÜRK devrim yaparak kadının önünü açmış. Kadına da siyasi ve sosyal haklar getirmiştir. 1930'lu yıllardan bu yana Türk Kadını gıdım gıdım topluma dahil olmaya, sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik haklar elde etmeye imkan bulmuştur. Özellikle Atatürk ve İnönü dönemlerinde kadın toplumun hemen hemen her alanında görülmüştür. Cumhuriyetin Kültür Zemini'nde kadın yürümeyi öğrenmiş, devleti yönetecek konuma gelmiştir. Fakat ne var ki çok partili hayata geçtiğimiz Demokrasi yıllarında kadın şiddet yaşamaya başlamış, o Ortaçağ Kafası kadını geri itmeye başlamıştır. Bu süreçte Türk toplumunda iki çeşit kadın uç vermeye başlamıştır. Kadının biri "TÜKETEN KADIN", ikincisi "TÜKETİLEN KADIN" olmuştur. Bu iki tip kadın uç vermeye başlamıştır. Bu iki tip kadın ekonomik ve sosyal haklar bağlamında KURTULMUŞ KADIN KURTARILMAYI BEKLEYEN KADIN konumuna gelmiştir.
Toplumda KURTULMUŞ KADIN - ekonomik bağımsızlığı olan kadındır. Ülkemizde kadın kesiminin yüzde 26'sı çalışan kadın olduğu için bu kadınlar KURTARILMIŞ KADIN'lardır. Ancak KURTARILMAYI BEKLEYEN KADIN çoğunluğu oluşturmaktadır ki toplumda TÜKETEN ve TÜKETİLEN KADINLAR'dır. Bu kadınlar daha çok kocaya tabi kadınlardır. O kadar tabidirler ki bunlardan 3-4 milyon kadın şiddete maruzdur ve bunlar eşlerinden dayak yiyen kadınlardır. Çaresizlikten kendilerine teselli edecek sözü bulup ona bağlanmışlardır. "KOCAM DEĞİL Mİ HEM SEVER HEM DÖVER "demektedirler.
Ülkemizde her beş kadından biri şiddet görmektedir. Şiddet genelde ölüm veya evi terkle sonuçlanmakta, kadın Devletin SIĞINMA EVLERİ'nde soluk almaktadır. Ve tabii söylemek lazımdır ki kadın evinde mutsuzdur. Çıkış yolu bulmakta zorlanmaktadır. Kurtuluş yolunu bulamadığı zaman şiddete dayanmayı "KADERİM BÖYLE İMİŞ" sözünü dillendirmektedir. Kadın biraz bilgili, bilinçli ve eğitimli olsa belki bir çözüm yolu bulunacaktır. Fakat Türk Kadını henüz bilgiyi, bilinçli ve eğitimli olma noktasına gelmemiştir. Kadını bu noktaya getirmek için de bir gayret, bir çalışma yoktur. Böyle gelmiş öyle gidiyor. Ama nereye kadar? Kadın sorunlu ise, sorunların üstesinden gelemiyor, bir çıkış yolu bulamıyorsa onun KURTARILMIŞ KADIN olma şansı yoktur.
Güzelim memleketimizde KADIN CİNAYETLERİ devam ediyor. Bu manzara ülkemiz için çağdışı bir olay olarak görünüyordur. Ne yapmalı ki bu cinayetler son bulsun? Bir ayda 29 cinayetin işlenmesi olayı salgın gibi göstermektedir. Oysa olay kökünde Asya - Ortadoğu Kültürü bulunan insana yakışmayan bir davranışın sonucudur. Çoğu kadın cinayetleri işleyenleri kendilerini tanımalarına bağlıdır. İnsana cinayet işlemek yakışır mı? Bunun bilgisi ve bilinci lazım.
Özellikle kadın gibi dünyayı yaşanır kılan bir varlığı ilgilendiriyorsa yapılan tamamen bilinçsiz ve insanın vahşi tarafıdır. Bu bence çok etkili, çok radikal ve uzun vadeli bir eğitim sorunudur. Bu halkın eğitilmesi sorunudur. İnsanın davranışları her zaman bir eğitim sorunudur. Bunu unutmamak gerekir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol