Cumhuriyeti kuranlar, Cumhuriyetin kültür zemini üzerine Türk Eğitim Sistemi'ni oturtmada başarılı olmuşlardır. Atatürk'ün Milli Eğitim Bakanları Türkiye gerçeklerine ve şartlarına ne tür bir Eğitim Sistemi oluşturulması gerektiğini iyi görüp anlamışlar ve aynı zamanda uygulamışlardır. Ancak Cumhuriyet'in Eğitim Sistemi çok partili hayata geçtiğimiz 1945 yılından sonra yara almaya başlamış, ilerleyen yıllar içinde yamalı bohçaya dönmüştür. Şimdilerde ise içinden çıkılamaz bir durum vardır. Eskiye dönüş için hazırlıklar, çalışmalar yapıldığı söylenmektedir.
Osmanlılarda eğitim 1700'lü yılların sonuna doğru başlamıştır. Ancak uygulama 1820'li yıllarda olmuştur. 1839 Tanzimat Fermanı'nın ilanı beklenmiştir. Çünkü Tanzimat Fermanı (Devleti Yapılandırma Emri) eğitimle ilgili öneriler, düzenlemeler getirmiştir. Önce 6 yıllık Çocuk Okulları yani Sıbyan Okulları açılmaya başlanmıştır. Altı yıl olan bu okulların 4 yılı çocuklar için 2 yılı da Ortaokul (Rüştiye) olmuştur. Mesela Kırklareli'nde Rüştiye Okulu 1860'lı yıllarda açılmıştır. Bu yıllarda çocuklara ilköğretim zorunlu kılınmıştır. Fakat birkaç yıl sonra çıkan Osmanlı Rus Savaşı nedeniyle okullar kapatılmıştır. 1846 yılında kurulan Maarif Bakanlığı savaşlar nedeniyle 1908 İkinci Meşrutiyete kadar fazla bir ağırlık gösterememiştir. Bu süreçte açılan okullarda Büyük Merkezlerde, mesela Trakya'da okullar Edirne'de toplanmıştır. Bu yüzden uzun zaman Edirne MEKTEPLER ŞEHRİ olarak anılmıştır.
Osmanlı Devleti eğitimi yıllar sonra ele almış. Bu durum Türkiye'de büyük bir EĞİTİM AÇIĞI meydana getirmiştir. Cumhuriyet bu açığı kapatmak için büyük uğraş vermiş ve kazandırmış ise de açığı kapatamamıştır. Komşu ülkeler ilköğretimi 8-12 yıla çıkardıklarında Türkiye ise ilköğretimi 3 yıldan 5 yıla, yıllar sonra da (1970'li yıllarda) 8 yıla çıkartmıştır.
Bu süreçte halkın bilgilenmesi, bilinçlenmesi, kendini geliştirmesi bakımından KÖY ENSTİTÜLERİ ile HALKEVLERİNİN çok büyük önemi vardır. Bu Eğitim ve Kültür Kurumları Türk'ün ve Cumhuriyet'in buluşu olarak ilgi görmüş, dünyanın geri kalmış ülkelerine tavsiye edilmişlerdir. Cumhuriyet'in ilk devlet kadrosu, sanatçıları, bilgi ve kültür adamları Halkevleri'nden yetişmişlerdir. Köy Enstitüleri ise köyün ve köylünün iç dinamikleri ile bir potansiyele sahip köy çocuklarını köye, köylü toplumun içine göndermiş ve bu kurumlardan 200'ün üstünde kültür, sanat, bilim insanı yetişmiştir.
Bugün Türkiye yönü, yörüngesi, ilke ve amaçları pek belli olmayan kalitesini yitirmiş yamanlı bohçaya benzeyen bir eğitim-öğretim yapmakla meşguldür. Daha doğrusu bir çıkış arayışındadır. Çünkü halkın aydınlanmasından çok karanlığını pekiştiren, aydınlığın sınırlarını daraltan eğitimde nedenler vardır. Biran önce Atatürkçü fikir ve düşüncelerle örgülenmiş, demokratik-laik bir eğitim sistemini oluşturmamız gerekir… Ulusumuz kendine özgü milli ve evrensel değerlerini bilgi ve teknoloji ürettiğini yani Endüstri-Bilgi Toplumu olduğunu görüp, yaşamalıdır. Bir şeyle, evrensel bir başarı ile sevinmeli, gururlanmalıdır. Ulusumuzun ufku sislendirilmemeli, puslandırılmamalı, karamsar, mutsuz yaşatılmamalıdır. Yetişen Cumhuriyet Kuşakları böyle bir aydınlığı görüp yaşamalı, övünmeli, kıvanç duymalıdır. Halkın bir şeye sevinme, gururlanma hakkı ve ihtiyacı vardır. Ülkeyi yönetenlerin söylemlerine yeni bilgiler, yeni umutlar, müjdeler koymalı, yeni ufukları işaret etmelidirler. Cumhuriyet Yönetimi ile birlikte, ulusun başarısı özverisi öne çıkarılmalıdır.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol