Türkiye şu sıralar yine Avrupa'nın gündeminde. Avrupa Birliği Suriyeli mülteciler dolayısıyla Türkiye'yi sıkıştırmakta, mültecilerin Türkiye'de kalmalarını istemekte, bunun için bir takım ödemeler vermeye hazır olduğunu söylemektedir. Bu husus için Avrupa Birliği ile görüşmeler devam etmektedir. Ancak Türkiye'nin bundan dolayı Avrupa Birliği’ne alınacağını düşünmek yanlış olur. Amerikan İstihbarat raporlarına göre Türkiye'nin Birliğe alınacağını düşünmek yanıltıcı olur.
Osmanlı Devleti 1299-1300 yıllarında kurulmuştur. Osmanlı Devleti bu süreçte yaptığı savaşlar dolayısıyla Avrupa ülkeleri tarafından iyi karşılanmamıştır. Avrupa'da dengeler kuruluncaya kadar, niyetler ve hedefler belli oluncaya kadar Osmanlı Devleti'ne düşmanlık devam etmiştir. Ancak Rusya'nın Sıcak Denizlere inmek amacı ile Balkanlar'da ve Kafkaslar’da etkili olmaya başlayınca Avrupa ülkeleri Rusya'ya karşı Osmanlı Devleti'ni destekleme ihtiyacını duymuşlar 1853 Kırım Savaşı’nda Osmanlılar tarafında tavır almışlardır. Kırım Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yanında yer almışlar, yardım ve destek vermişlerdir. Zamanın en güçlü devleti kabul edilen İngiltere'nin bu politika değişikliği ilgiyle karşılanmış, Osmanlı Devleti’ne kendi saflarında yer vermişlerdir. Rusya'nın Akdeniz'e inmesine en büyük engelin Türkiye olduğu görüşüne varmışlardır.
İngiltere'nin dostluk anlayışını herkes bilir. Onlara göre "EBEDİ DOSTLUK YOK, EBEDİ MENFAAT VAR." Bu anlayışta olan İngiltere, Fransa daha sonraki yıllarda Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'ye düşman olmuşlardır. Çanakkale'yi geçip Rusya'ya yardım etmek istemişlerdir.
Görülüyor ki yıllar sonra Avrupa, Türkiye'ye ihtiyaç duymuştur. Zaten Türkiye de 1839'dan beri bir Avrupa ülkesi olmayı hedef almıştır. ATATÜRK DEVRİMLERİ, YENİ TÜRKİYE GERÇEĞİ ülkeyi Avrupa'ya daha çok yaklaştırmıştır. Eğer Atatürk'ten sonra gelen Cumhuriyet Hükümetleri Atatürk Çizgisine sadık kalsalardı, akılcı, gerçekçi politikalar izlemiş olsalardı bugün Türkiye Yunanistan gibi bir Avrupa Birliği ülkesi olurdu. Fakat ne var ki fırsatlar kaçırılmış, ülkenin yarım kalan reform hareketi sürdürülememiştir. Demokrasiyi, çok partili hayatı gerekleri, gerçekleri ile benimsemiş, altyapısını daha akılcı ve gerçekçi politikalarla ele almış olsaydık bugünkü durum ortaya çıkmazdı. Bütün sorun 1950'den itibaren iç politikada siyaset esnafı memleketin şartlarına, gerçeklerine göre değil, kalabalıkların eğilimine göre hareket etmiş, yaygın tabirle Türbinlere oynamıştır. Bu yüzden ülke 50-60 yıldan beri Avrupa Birliği Kapısı'nda beklemektedir. Daha da ne kadar bekleyecek belli değildir. Şu bu bir yana, hepimiz bileceğiz ki Avrupa bir kıta değil, Avrupa bir medeniyettir, bir ileri kültürdür, bir refahtır. Bireysel kalkınmanın örneği değil, bir EKİP KÜLTÜRÜ'nün eseridir. Atatürk devrimi bunları öngörmüştür ama ondan sonra gelenler hedefi saptırmışlar, Cumhuriyet Kültürü'nü bilmem neyle sentez etmeye çalışmışlardır.
Avrupa, Atatürk Devrimi'ni kendi kültürü, 1789 Fransız Devrimi gibi görmüştür. Laik bir kültür öngörülmüştür. İlim hayatın rehberi gibi düşünülmüştür. Bunlardan sapma Ortadoğu Kültürüne saplanma demektir. Coğrafyası kurak, toprakları çorak, kültürü anti laik bir BARUT FIÇISI'dır. Petrol fışkıran toprakları her an alev almaya bakar. Bu gerçekleri dikkate alan Avrupa sınırlarını Türkiye'ye kadar uzatmıştır. Bunu iyi anlamamız, Avrupa ile entegre olmamıza bakalım.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol