Türk insanı yüzyıllardan beri tarihin bir gerçeğini çok iyi bilir. Olaylar ona çok şey öğretmiştir. Savaşmıştır, fetih de bulunmuştur, topraklarını yitirmiştir, göçmen olmuştur. Bunların ışığında üç şeyin bütün zamanlarda hayati olduğunu öğrenmiştir. O üç şey şudur:
1- ÖĞRETİM
2- ÇALIŞMA
3- SAVUNMA
Bu üç şey Türkiye'nin ulusal stratejisi kapsamındadır. Öğretim, cehaletle, geri kalmışlıkla, aydınlanma ile uygarlık ve yaratma ile ilgilidir. Cumhuriyeti kuranlar Eğitim-Öğretimi "İNSAN OLMAK MİLLET OLMAK DAVASI" olarak formüle etmişlerdir. Ancak Türkiye cehalet sarmalından, kurtulmuş, çağdaş ulus olmuş değildir. Uluslaşma süreci devam etmektedir. Aydınlanma Davamız, kör-topal devam etmektedir. Kitap Kültürü'müz hemen hemen hiç yoktur. Kütüphanelerimiz okutucu beklemektedir.
ÇALIŞMA'ya gelince:
Çağdaş anlamda dolu dolu çalıştığımız, tam kapasitelik bir değer yarattığımız söylenemez. 5 milyona yakın insanımız işsizdir. Mustafa Kemal nereye gitmişse çalışmayı öğütlemiştir, çalışmaya çok ihtiyacımız olduğunu söylemiştir. Az zamanda çok büyük işler başardığımızı söylemiştir ama arkasından bunu da yani çalışmayı da söylemiştir. Bu nedenle açık ve gizli işsizliğimiz devam etmektedir. İşsizliği azaltacak istihdam yaratamamaktayız. Bunun böyle gitmeyeceğini de bilmekteyiz, ancak işkolok değiliz. Japonlar kalkınmalarını çalışmaları sayesinde gerçekleştirmişlerdir.
SAVUNMA'mız doğal bir işimizdir. Türk ulusu tarih boyunca vatanı savunmayı önde tutmuştur. Gelmiş geçmiş bütün Cumhuriyet Hükümetleri savunmaya gereken ilgiyi göstermişlerdir. Ancak savunmamız bütçe imkanları ile orantılı olmuştur. Çok olağanüstü durumlarda hükümetler savunmaya kaynak bulmak zorunda kalmışlardır. Askeri yardımlaşma antlaşmaları çerçevesinde aldığımız savunma araç ve gereçleri olmuştur. Hükümetler savunma ihtiyaçları konusunda askerlerden devamlı brifing almışlardır. Yalnız bizde değil hükümetler bu görevi, ülkelerinin savunmalarını hep önde tutmuşlardır.
Şüphesiz ULUSAL STRATEJİ'nin ekleri de vardır. Mesela ormanların, su kaynaklarının, toprağın korunması gibi.. Fakat ne var ki Türkiye'de 1950'den sonra 30-40 ormanlar korunmamış, yağmaya açık bırakılmışlardır. O dönem de Cumhuriyet Hükümetleri en çok orman suçlarını affetmişlerdir. Günümüzde ise ormanları yakarak yok etmekteyiz. Sanki ormanların yanmaları mukaddermiş gibi bir algılamanın içindeyiz. Oysa ormanlar bir ülkenin zenginliğidir, güzelliğidir, toprağının koruyucusudur. Halkımız ne zaman ormanların böyle işlevi olduğunu anlayacaktır? Üç stratejik konunun, sorunun yanında ormanlar niye yoktur?
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol