Bu hafta sizlerle çok değerli kıymetli üç Allahü Teâlâ dostunun menkıbelerinden okuyup feyz alacak sonrasında da sizlerden gelen birkaç sorunun cevabına bakacağız.
Muhammed Aleyhisselâm
son peygamberdir...
Burhâneddîn İbrâhim el-Mısrî hazretleri Mâlikî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. Mısır'da doğdu. 1041 (m. 1631)'de hac dönüşü yolda vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:
İnsan, kendi noksan aklı ile, mutlak yaratıcıyı anlayamayacağından, merhametlilerin en merhametlisi olan Allahü teâlâ, her asırda, her kavme Peygamberler göndermiştir. Her Peygamberin, yaşadığı asır, bulunduğu yer ve gönderildiği kavmin hâlleri, âdetleri, başka başkadır. Her Peygamber, Allahü teâlânın varlığını ve birliğini insanlara öğretirken; insanların dünya ve âhiret saadetlerine vesîle olacak bazı ahkâm ve ibâdetleri de beyan etti.
Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâmı Peygamber olarak gönderdi. Mûsâ aleyhisselâm, kendinden önce gönderilen Âdem, Nuh, İdrîs, İbrâhîm, İshak ve Ya'kûb gibi Peygamberlerin, kendi zamanlarında, kendi kavimlerine öğrettikleri, Allahü teâlânın varlığı ve birliği akîdesini ve îman edilecek diğer şeyleri, Benî İsrâîl kavmine öğretti. Mûsâ aleyhisselâmdan sonra, Benî İsrâîl çeşitli belâ ve karışıklıklara uğradı. Çünkü, Mûsâ aleyhisselâmın öğretmiş olduğu, îman esaslarını terk ederek, dalâlete düştüler. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Îsâ aleyhisselâmı peygamber olarak, Benî İsrâîle gönderdi. Îsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın varlığı ve birliği demek olan, tevhîdi ve diğer îman esaslarını yayıp, öğreterek, doğru yoldan ayrılanların hidâyetine çalıştı ve Mûsâ aleyhisselâmın dînini kuvvetlendirdi.
Îsâ aleyhisselâmdan sonra, Ona tâbi olanlar, daha önce Benî İsrâîlin doğru yoldan ayrıldıkları gibi, Îsâ aleyhisselâmın bildirdiği doğru îmandan ayrıldılar. Daha sonra, günbegün İncîl denilen kitaplar ve Hıristiyanlığa âit risâleler yazdılar. Böylece birbirinden tamamen farklı yetmişiki fırka ortaya çıktı. Bunlar, tevhîd esasını ve Îsâ aleyhisselâmın dînini tamamen terk ettiler. Çoğu putperest ve kâfir oldu. Bunun üzerine Allahü teâlâ, sevgilisi ve Peygamberlerin en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmı, âhir zaman Peygamberi olarak, yeryüzüne [insanlara] gönderdi. Mûsâ aleyhisselâmın teblîg ettiği dînin emirlerinin çoğu zâhirî amellere ve Îsâ aleyhisselâmın emirlerinin çoğu da, kalp bilgilerine âit idi. Bunların her ikisini de, kendinde toplayan, en kâmil, en son ve en mükemmel (üstün) din olmak üzere, Allahü teâlâ, İslâmiyeti ve bu dîne mahsus olan kitabı (Kur'an-ı kerimi) Muhammed aleyhisselâma indirdi...
Dünyanın geçici süsüne aldanma!
Lârî Muslihuddîn Efendi Osmanlı âlimlerindendir. İran'da, Lâr şehrinde doğdu. Daha sonra Hindistan'a gidip, Lâhor'da hocalık yaptı. Hacca gittikten sonra İstanbul'a geldi. Ebussuûd Efendi'nin ilim meclisine dâhil oldu. Sonra, Diyarbakır'a gidip yerleşti. 969 (m. 1562)'de Diyarbakır'da vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Aklı olan herkes, her canlının öleceğini bilir, ölüme hiçbir çâre ve ilâç olmaz. Dünyâda hükümdâr olup hesapsız hazînelere, askerlere, nice memleketlere ve bütün cihâna hükmedenlerin hiçbiri ölüme çâre bulamayıp, sonunda can vermişler, mezârları bile unutulmuştur. Aklı olan bunların hâllerinden ibret alıp, her çeşit tâat, ibâdet ve iyi işler ile meşgûl olur, çok yapmaya çalışır. Dünyânın geçici süsüne aldanmaz, onu istemez. Peygamberlerden "aleyhimüsselâm" biri, Melekü'l-mevte yani can alıcı meleğe; "Senin haber vericilerin var mıdır? İnsanlar senin geleceğini onlarla anlasınlar, günahlardan sakınıp, ölümden korksunlar" dedi. Melekü'l-mevt dedi ki: "Benim çok habercilerim vardır. Bütün hastalıklar ve ağrılar ve ihtiyârlık benim habercilerimdir. Bir kimse bunlardan ibret almazsa, tövbekâr olmazsa, ona geldiğim zaman; 'Sana birbiri arkasından haberciler gelmedi mi? Niçin uyanmadın? Ben bir haberciyim ki, benden sonra sana haberci gelmez' derim."
İmâm-ı Tirmizî ve Hâkim'in Enes'den (radıyallahü anh) bildirdikleri hadîs-i şerîfte; "Allahü teâlâ bir kuluna iyilik yapmak isterse, onu, meşgûl eder" buyuruldu. Ne şekilde meşgûl eder diye sorulunca; "Ölmeden önce sâlih ameller yapmayı tevfîk eder" buyurdu. Allahü teâlâ şöyle buyurdu: "Ben bir kuluma âhırette rahmet etmek dilesem, onun günahlarının cezasını ona dünyâda çektiririm. Bedenine hastalık, çoluk-çocuğuna musibet, veririm. Rızkını ve geçimini dar ederim. Bundan sonra yine günahları kalırsa, ölümü ona şiddetli ve zor ederim. Böylece âhırete günahsız olarak gelip, rahmetime ve yüksek derecelere kavuşur. İzzetime yemîn ederim ki, bir kuluma azap etmeyi dilesem, onun iyiliklerinin karşılığını dünyâda veririm. Bedenini sağlam, rızkını ve geçimini geniş ederim. Çoluk-çocuğuna emniyet ve rahat veririm. Bundan sonra yine iyiliği kalırsa, ölümü ona kolay ederim. Böylece bütün iyiliklerinin karşılığını görüp, âhirete sevapsız gelir ve yeri Cehennem olur."
Cahil din adamları
fitne çıkarırlar!
Yahyâ Sekafî hazretleri büyük hadîs âlimlerindendir. 150 (m. 767)'de Türkistan'da Bağlan'da doğdu. 240 (m. 855)'de vefât etti. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerin bazıları şunlardır:
"İlmin azalması, âlimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları, kendi görüşleri ile fetvâ vererek fitne çıkarırlar. İnsanları doğru yoldan saptırırlar."
"Dünyada adâleti gözetenler, kıyâmette, böyle davranmalarının mükafatı olarak inciden minber üzerinde otururlar."
"İnsanlara merhamet edene, Allahü teâlâ merhamet eder."
"Cebrâil bana komşu haklarından o kadar çok bahsetti ki, komşunun komşuya mirasçı olacağını zannettim."
"Kalbinde kibrin zerresi bulunan, Cennete giremez."
Resûlullah'a "amellerin en efdali hangisidir" diye soruldu. Buyurdu ki: "Fakirlere yemek yedirmek, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermektir."
"Namazı şartlarına uygun olarak kılanlara, o namaz kıyâmet günü delîl ve kurtuluş olur. Ona devam etmeyenler kıyâmet günü perişan olurlar."
"Cemâatle namaz kılmak için yola çıkan kimsenin, attığı her adımda bir günahı silinir ve amel defterine bir sevap yazılır."
"Allaha ve âhiret gününe îmân eden, misâfirine ikram etsin. Allaha ve âhiret gününe inanan, komşusuna hürmet etsin. Allaha ve âhiret gününe îmân eden, hayrı söylesin, yahut sussun."
"Cehennemden uzaklaşıp, Cennet'e girmek isteyen son nefeste Kelime-i şehâdet söylesin ve kendisine yapılmasını arzu ettiği şeyleri başkasına yapsın."
"Sadakanın en faziletlisi, iki dargın kimsenin arasını bulmaktır."
"Dört sıfata sahip olduktan sonra dünyâdan başka bir şey kazanamadığına ehemmiyet verme! Bunlar, emaneti muhafaza etmek, sözün doğrusunu söylemek, güzel huylu olmak, afif olmak."
"Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz, isrâfsız ve tekebbürsüz (kibirsiz) giyininiz. Cenâb-ı Hak nimetlerinin kul üzerinde görülmesini ister."
"Bize karşı silah taşıyan bizden değildir."
"Küçüğümüze acımayan, büyüğümüze hürmet etmeyen bizden değildir."
"Sizin kıyâmet günü bana en yakınınızın, en sevgili olanınızın kim olduğunu haber vereyim mi? En iyi huylularınızdır."
Birisi Resûl-i Ekrem'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve "Sana bi'at için geldim. Geride ana ve babamı ağlar bıraktım." Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ona "Geri dön, onları ağlattığın gibi güldür" buyurmuş ve bi'atını kabul etmemiştir.
* * *
Sual:
İnanılması lazım olan şeyleri yani iman bilgilerini, farzları, haramları öğrenmemek de günah mıdır?
Cevap:
İman edilecek şeyleri, farzlardan, haramlardan meşhur olanları, lüzumu kadar öğrenmek, herkese farzdır. Bunları öğrenmemek haramdır. İşitip de, öğrenmeye ehemmiyet vermemek ise küfür olur yani imanı gider.
Sual:
Anne-baba, günah olan bir şeyi küçük çocuklarına yaptırırsa, bu günah çocuğun mu yoksa ana-babanın mı olur?
CEVAP:
Büyüklere yani ana-babaya haram olan şeyleri, kendi çocuğuna yaptıran kimse, haram, günah işlemiş olur.
Resulullahı, Allahü teâlâ övmüştür
Sual:
Bazı kimseler, Kasîde-i bürde de Peygamberimizin aşırı övüldüğünü söyleyerek bunu tenkit etmektedirler. Peygamberimizi övmek, dinimiz açısından uygun değil midir ki böyle tenkit ediyorlar?
CEVAP:
Resulullah efendimizi bizzat Allahü teâlâ övmüştür. Kendisi de, kendisini överek, Allahü teâlânın kendisine ihsan etmiş olduğu nimetleri saymıştır. Buhârîdeki bir hadis-i şerifte, Peygamber efendimiz;
(Her asırda, her zamanda yaşayan insanların en iyilerinden, seçilmişlerinden dünyaya getirildim) buyurmuştur. Yine Tirmizînin bildirdiği hadis-i şerifte;
(Allahü teâlâ, insanları yarattı. Beni insanların en iyi kısmından vücuda getirdi. Sonra, bu kısımlarından en iyisini Arabistan'da yetiştirdi. Beni bunlardan vücuda getirdi. Sonra evlerden, ailelerden en iyilerini seçip, beni bunlardan meydana getirdi. O halde, benim ruhum ve cesedim, mahlukların en iyisidir. Benim silsilem, ecdadım en iyi insanlardır) buyurulmuştur.
Peygamber efendimizin bu övmeleri, o kadar çoktur ki, İmam-ı Busayri hazretlerinin Kasîde-i bürdesindeki övmesi, onların yanında hiç kalmaktadır. Çünkü Resulullah efendimizi övmek ibadettir. Eshab-ı kiramın hepsi övmüşlerdir. Bunlardan Hassân bin Sâbit ve Kâ'b bin Züheyr hazretlerinin uzun övmeleri meşhurdur. Kâ'b bin Züheyr hazretleri, Peygamber efendimizi, Bânet sü'âd kasidesinde, İmam-ı Busayri hazretlerinden daha çok övmüştür. Resulullah efendimiz, bunu beğenip, hazret-i Kâ'bın önceki kusurunu affetmiş ve mübarek hırkasını ona hediye etmişlerdir. Bu hırka-i saadet, şimdi İstanbul'da Topkapı Sarayı'ndadır.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol