ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI VE HALK -I-

NOT: Selami Karaçam, Nazif Karaçam’ın kardeşidir. Felsefeci yazardır. Bu yazı 1973 yılında yazılmıştır.

Son yıllarda Türk toplum yapımızın oluşumu hakkında kafa yoran aydın kişiler arasında bir tartışma başladı. Bazıları, ulusal kurtuluş savaşımızın halka rağmen yapıldığını, bazıları ise bu savaşın tam bir halk hareketi olduğunu iddia eder. Biz ikincilere katılıyoruz. Toplum yapımızın tarihsel oluşumunu, toplum bilimi açısından belgelemeye çalışacağız. Yazımız üzerine başka tezler ortaya çıkarsa, sorun hakkında tekrar konuşma olanağı elde etmiş oluruz.

"Anadolu İhtilâli" yazarı Bay Selek: "Millî mücadele, adına ve bütün dış görünüşüne rağmen, topyekûn bir halk hareketi sayılamaz. Halk bu mücadelenin ihtilâl cephesine de, savaş cephesine de, başta subaylar olmak üzere aydın zümre tarafından zorla sürüklenmiştir. Daha kısa bir deyimle, millî mücadele, hele bazı tehlikeli dönemeçlerde halka rağmen yapılmıştır." diyor. Aynı yazar adı geçen eserinin bir başka yerinde kendi tezi ile çelişmeye düşer bir havada "Durum böyle olduğu halde, millî mücadele denilmesi yanlış değildir. Çünkü, mücadelenin insan kaynağını, ne şekilde olursa olsun halk teşkil etmiş ve maddi, malî imkânlar halktan sağlanmıştır. Mücadele halka rağmen halkın, yararına yapılmıştır." şeklinde bir yargıya varıyor.
Oysa, Türk toplum tarihi sosyal psikoloji açısından değerlendirilecek olursa, halkın isteyerek katılmadığı oluşumlarda, bütün baskılara rağmen maddi ve manevi olanaklarını kullanmadığı, hattâ tepki gösterdiği görülecektir. Bu toplumsal yapı belgelendikten sonra, "Millî mücadele halka rağmen yapıldı" tezini ileri sürmek, halkın psıikolojisi açısından olayları ele almamak demektir.
Böyle bir tezi kabul ettiğimiz zaman, bir ulusun yedisinden yetmişine kadar iç ve dış düşmanlarına karşı direnişinin anlatımını yapamayız. Bu direniş gerçekte kutsal bir hareketti. Çocuğunu sırtına bağlayarak, omuzuna cephanelerini alıp, cephedeki erkeğine yardım için koşan bir ulusun tümden davranışına hangi adı verebiliriz?
Bize öyle geliyor ki, "Anadolu İhtilâli" yazarını yanıltan, millî mücadele yıllarının başlangıcı sırasında çeşitli bölge ve illerdeki sorumlu subayların umutsuzca ve ora halkının psikolojisini bilmeden kaleme alıp Ankara'ya gönderdikleri raporlardır. Kırklareli 49. Tümen Komutanı Albay Şükrü Naili (Gökberk) Beyin ve benzerlerinin, o günlerin olayları içindeki düşünceleri, yaşamları ve nihayet bir insan olarak korkuları da önemlidir. Mustafa Kemal de onlar gibi düşünüp değerlendirme yapsaydı, bir kurtuluş zaferine ulaşılamazdı.
Ancak şunu da hemen belirtmekte fayda vardır: Belirli bir ölçüde Anadolu insanının tükenmişliğini, bıkkınlığını ve daha önemlisi kendini yönetenlere karşı güvensizliğini inkâr etmiyoruz. Herşeye rağmen Anadolu insanının ulusal kurtuluş savaşı, o insanın tüm olarak direnişiydi. Bu direniş halk liderleri tarafından kanalize edildi. Kanalize edilen birikmiş güç ise kendi kurtuluşunu hazırladı. O halde "Anadolu İhtilâli" tam bir halk hareketiydi. Çünkü, bu direniş ve savaşta millet tüm olarak ordu haline gelmişti. Böyle birşeyi kabul etmemek, milletin katılmadığını ileri sürmek, kurtuluş savaşı sırasında, vilâyetlerdeki bölgesel örgütlenmenin anlatımını yapamama durumuna düşmemize sebep olur. Üstelik, ulusal kurtuluş direnişi saraya, dış düşmanlara karşı yapılmıştı. Kim yaptı bu işi?
NOT: Yazının devamı var...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol