Halkin bugün neyi düsündügünü, neyi konustugunu söylemeye gerek var mi bilmiyorum. Ama ben yine de halkin ülkenin içinde bulundugu agir sartlari düsündügünü, bunlarla beraber geçim sikintisini, hayat pahaliligini konustugunu söyleyeyim. Fakat ülkenin içinde bulundugu durumu ekonomik krizin, pahaliligin, yoksullugunu önüne koydugunu, öncelikle ülkenin gelecegini düsündügünü söylemek istiyorum. Tabii günesin çarigi, çarigin ayagi siktigini gözardi edemeyiz. Halk ülkenin çalkantili, bunalimli bir süreçten geçtigini bilerek kendisi için de bir umut aradigi muhakkaktir. Ancak onun umudunu, iyimser düsünmesini gölgeleyen o kadar nedenler var ki ne yapsa yarindan emin olmak baglaminda çaresizdir.
Gazete okuyanlar halkin “Ulusal bütçenin yarisi kadar borçlu oldugu” haberini bayramdan önce okumuslardir. Ulusal bütçenin, yani devlet bütçesinin yarisi 120 milyar liradir. Yani halk bu kadar borçludur. Kime borçludur? Bankalara, ese dosta, tefeciye borçludur. Yaklasik bir milyon 200 bin kredi ve kredi karti kullanan kisi borcunu ödeyememistir. Bu süreçte bir milyona yakin çalisan da isini ve asini kaybetmistir. Uzmanlar kriz ile birlikte borçlanmanin daha da karmasik bir sorun yaptigina dikkate çekmektedirler. Borçlanma krizi siddetlendirmektedir. Bu sorun elbetteki etkili önlemler alinmasini, sosyal huzur için birtakim çarelerin düsünülmesini zorunlu kilmaktadir. Sosyal Güvenlik Bakani bu baglamda issizligin tartisilmasini çare olarak gördügünü, bu yolda çalismalar yapacaklarini söylemistir.
Issizligin tartisilmasi hangi sorunu çözecektir? Her halde ortaya sosyal tehlikenin boyutlarini koymaktan öte bir yarari olmayacaktir. Bunu anlamak ve görmek için elbet konusup tartismak süphesiz yararlidir. Ama çare vatandasa aci reçeteyi söylemekte, önüne koymaktadir. O da her halde daha çok çalismak, daha çok üretmek ve daha çok tasarruf etmektir. Fakat ne var ki ülkeyi yönetenler halka bunu söyleyememektedirler. Aksine, yoksulluk, issizlik arttikça devletin fakir fukara vatandasa sosyal yardimlari artmaktadir. Ancak devlet bunu borçlanarak yapmaktadir. Zira ihracat azalmis, üretim düsmüs, vergi tahsilati hedefleri tutmamistir.
Türkiye gelismis bir ülke midir? Yoksa geri kalmis yada azgelismis bir ülke midir? Ne yazik ki ülkemiz gelismis bir ülke degildir. Gelismekte olan bir ülkedir. Ekonomisi bir takim etkili tedbirleri ve bunlarin kontrolünü gerekli kilmaktadir. Kamu harcamalarinda tasarrufu öne çikarmistir. Yerli mali kullanmayi zorunlu hale getirmistir. Devletin Israftan kaçinmasini yasamsal kilmistir. Tabii üretimi arttirirken tüketimi de artirmak gerekir. Bu konuda bir dengenin kurulmasina zaruret vardir. Yalniz tasarruf, yalniz tüketim çare degildir.
Biz bir ekonomist degiliz. Vatandaslar da degildir. Fakat herkes ayagini yorganina göre uzatmanin ne anlama geldigini bilmektedir. Türk insani paraya olan özlemini devri demokrasi dönemindeki enflasyonlarla gidermis, bol paranin ne ise yaradigini görüp anlamistir. Halkin Para Açligi bitmis paranin nereden gelecegi yollari gündeme gelmistir. Tabii paranin kaynagi üretim ve üretilenin pazarlanmasidir. Bu nedenle Pazar Ekonomisi’ni güçlendirmek ve desteklemek lazimdir. Bu açidan bakildiginda hükümetin kredilerin kullanimini üretime yönlendirmesi gerekmektedir. Ancak hükümet halâ vatandasa pembe bir tablo çizmektedir. Düzlege çikmaya basladigimizi söylemektedir. Oysa uzmanlar ve yabanci ekonomistler zorlu yillarinin Türkiye’nin önünde oldugunu söylemektedirler. Mesela 2010 yilinin 2009 dan daha zor geçecegini söylemektedirler.
Bayram sonu böyle bir yazi gerekli miydi? Gerçeklerin bilinmesi, hayale kapilinmamasi ve vatandasi uyutmaya yönelik söylemlerin gerçekle örtüsmedigini bilmek bakimindan gerekli oldugunu düsündük. Bilmem anlatabildim mi?
nazifkaracam@gazetetrakya.com
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol