YENİ ELBİSE İLE GELDİ ESKİ ELBİSE İLE GİTTİ

Ülkemizin bir takım sorunları bazı devletlerin gündeminde yer alıp eleştiri konusu yapılmaktadır. Bu eleştirileri yapanlar daha çok dost ve müttefik ülkelerdir. "Dost Acı Söyler" deyip bunları sineye çekiyoruz.
Mesele şu:
Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de halkı rahatsız eden rüşvet ve yolsuzluk söylentileri vardır. Türk devlet hayatına rüşvet ve yolsuzluğu, bunlara benzer gayrimeşru şeyleri başlatan Kanuni Sultan Süleyman'ın Padişahlığı sırasında su yüzüne çıkmıştır. Kanuni Sultan Süleyman'ın Hırvat dönmesi damadı Rüstem Paşadır. Bu gayrimeşru işlerin piri olarak tanınmıştır. Rüstem Paşa'nın hizmet hanesinde o kadar mal ve para vardır ki listenin uzunluğu sayfaları aşar gider. Özellikle çiftlikleri, altın ve gümüşleri, gümüşlü eşyaları çok meşhurdur. Derler ki Rüstem Paşa bu mal ve para varlığı ile küçük bir ülkeyi satın alabilir. Kanuni Sultan Süleyman'ın ve Rüstem Paşa'nın yaşadığı dönemin şairi olan Fuzuli Anadolu'nun bir kasabasına memur olarak atanıp gittiğinde çarşıda oturan insanlara verdiği selamın alınmadığını görünce Sultan Süleyman'a bir şikâyetname yazar ve derki:
"SELAM VERDİM RÜŞVET DEĞİLDİR DİYE ALMADILAR".
Kişilerin gayrimeşru kazançlarından devletlerin ne kadar zarar ettikleri bundan bir süre önce açıklanmıştır. Şeffaf ülkelerde bu meyanda bildirilmiştir. Mesela dünyanın en şeffaf ülkesi olarak Finlandiya gösterilir. Finlandiya küçük bir ülkedir ama dünyaya örnek bir ülkedir. Edebiyatta AKZAMBAKLAR ÜLKESİ olarak anılır. Dünya çapında yazarlar, müzisyenler, Nobel Ödüllü fikir ve düşünce adamları yetiştirmiştir.
TEMİZ ÜLKE olmak elbette ki ülkelerini sevenlerin arzusudur. Fakat ne var ki arzu etmek yetmiyor. O noktada olmak için çağdaş ülke olmak gerekiyor. Türkiye'yi ÇAĞDAŞ ÜLKE YAPMAK Mustafa Kemal Atatürk'ün ideali, hedefi ve isteği idi. Ancak halkın eğitimsiz bırakıldığı, Halkevleri ve Halkodaları gibi Kültür Evleri kapattığı için şeffaf ülke haline gelmekte zorlanmaktayız. Türkiye her şeyden önce cehaleti yenmek, millet olmak, çağdışı ayak bağlarından arınmak zorundadır. Halk Gelenekçi Kültür ile yol almaya çalışıyor. Böyle toplumlar da cehaletten kaynaklanan, gayrimeşru olaylar dikkati çeker. Bunlar doğaldır. Uygarlaşma bunları yapmamak demektir. İnsanlar bilgili ve bilinçli oldukları zaman ne yapacaklarını, ne yaptıklarını daha iyi bilirler. Bu nedenle Eğitimin Gücü'ne inanmak gerekir. Son yıllarda yapılan araştırmalarda eğitimli toplumlar sorunların, özellikle asayiş olaylarının daha az meydana geldiği tespit edilmiştir. Şimdi aklıma geldi, yıllar önce "YARINA DÖNÜŞ" adlı Norveçli bir kadın yazarın romanını okumuştum. Diyordu ki, "Norveç'te 50 yıldan beri cinayet olduğu işitilmemiştir. Elli yıl sonra bir bıçaklama olayı meydana gelmiştir. Sabıkalıyı önce Akıl Hastanesine götürdüler, ruh halini, sosyal durumunu tetkike aldılar."
Norveç bugün dünyada eğitimi ve refah düzeyi en yüksek ülkelerin başında gelmektedir. Dünya basınına yansıyan herhangi bir olay işitilmemiştir. Sonuç itibariyle şu yargıya varıyoruz ki uygarlık eğitime bağlıdır. Okuyan ulus olmak zorundayız. Ülkemizi uzun yıllar geri kalmışların daha gerisinde bırakamayız. Daha etkili çalışmalar yapmaya mecburuz.
NOT: Bir süre köşemde olmayacağım.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol