YÜCE MECLİS'E BU YAKIŞIRDI

Cumhuriyetimizin 90. kuruluş yıl dönümü günlerinde kelimenin tam anlamıyla tarihi gelişmelere şahit olduk. Hani zaman her derdin ilâcıdır denir ya tam o cinsten. Önce Ahmet Kaya'ya Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü verildi, ardından başörtülü milletvekilleri meclis oturumuna katıldı... Hey gidi günler, yaklaşık on beş yıl geçmiş ama daha dün gibiydi. Ahmet Kaya; bir gün Kürtçe şarkı söyleyip klip çekmek istiyorum dediğinde adeta linç girişimine maruz kalmıştı, üstelik ona en büyük tepkiyi gösterenlerin başında kendisi gibi sanatçılar vardı, ona misilleme olarak hep bir ağızdan milliyetçi şarkılar söylemişlerdi. Ardından yurt dışına çıkmış orada ölmüş, cenazesi üzerinden bile bir sürü istismarlar yapılmıştı. Ne acı ki; şarkılarını sevmeme rağmen ben de dinlememe taraftarıydım.  Bugün neredeyse Kürtçe şarkı söylemeyen yok, devletin Kürtçe yayın yapan televizyon kanalı var. Milletvekili Merve Kavakçı başı örtülü olarak meclise geldiğinde yer yerinden oynamış, özellikle DSP'li vekillerin çok sert protestosuna maruz kalmış, Bülent Ecevit özetle; ''burası devlete meydan okuma yeri değil, bu hanıma haddini bildirin'' demiş ve yemin edemeden meclisi terk etmek zorunda bırakılmış, başka da sebeplerle milletvekilliği düşmüş, haddini bilmişti.
Benim tahminim şudur ki; eğer rahmetli Ecevit hayatta olsaydı bu kez aynı tepkiyi göstermez anlayışlı davranırdı. Başbakanlığının son dönemleriydi, bir yurtdışı gezisinde Fethullah Gülen okulları olarak ta bilinen Türk okullarından birini ziyaret etmiş, memnuniyetini anlatmak için okul idarecilerine; (büyük ihtimalle Genelkurmayı kastederek) ''yurda döndüğümde birileri tarafından eleştirileceğimi bilerek sizi tebrik ederim'' demişti çünkü. Kamuda başörtüsü serbestliğiyle ülke olarak sırtımızdaki bir kamburdan, istismardan kurtulduk. Karşı çıkanlar olsa da mecliste olgun davranarak kavga, çatışma beklentilerini boşa çıkaran, başta CHP'liler herkese şükran borçluyuz.
Birinci dünya savaşının ardından gelen işgal yılları ve bu işgalden kurtulmak için verdiğimiz mücadelede sen, ben, o ayrımı yapmadan hep birlikte ''biz'' dediğimiz için başarılı olduk. 1930 lu yılların sonunda başlayıp dünyayı sarsan 2. dünya savaşı ve ardından gelen işgal dalgası sınırlarımıza kadar dayanmış, Türkiye hemen herkesin zarar gördüğü bu belâdan özellikle İsmet İnönü'nün başarılı dış politikalarıyla en az zararla çıkmıştı. 80'li yılların sonlarıydı, etrafımızı adeta çevreleyen, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan Sovyet Cumhuriyetleri ve Doğu Avrupa ülkelerinden oluşan Doğu Blok'unda başlayan yenilik ve değişim rüzgârı dalga dalga büyüyerek tsunami şeklinde gelip sınırlarımızda Türkiye dalgakıranına çarpıp durmuştu. Komşularımızda olan bu değişim dolaylı yoldan bizi de etkilemedi değil ancak, asıl etki alanı olan ülkelerde işgaller özgürlüğe döndü, haritalar değişti, zorla parçalanan ülkeler halklar birleşti, zorla birleştirilenler kendi rızalarıyla kavgasızca ayrıldı.
 80'li yılların başlarından itibaren başımıza musallat edilen terör belâsı her türlü çabaya rağmen halâ aramızda bir Türk-Kürt çatışması çıkaramamışsa bu sadece insanımızın büyüklüğündendir. 2000'li yılların başlarındayız; Ortadoğu'da özellikle İslâm coğrafyasında başlayan (başlatılan), içine Türkiye ve İran'ı da alması plânlanan sözde özgürlük dalgası aynı şekilde tsunamiye dönüşüp geçtiği yerlerde bir çok diktatör ve rejimin ya istifa ya da katl şeklinde son bulmasına sebep oldu, kimini de çözümsüz bir kavganın sönmeyen bir ateşin içine attı, gelip güney sınırımızda yine Türkiye dalga kıranına çarpıp durmak zorunda kaldı. Her ne kadar ülkemiz her iki deprem ve tsunaminin direkt etki alanında olmasa da dolaylı yoldan pek çok etkilerini yaşadık yaşıyoruz yaşayacağız. Etrafımızda bunca yıkımlar olurken Türkiye nasıl oldu da ''güvenli liman'' olma özelliğini korudu.
 Türkiye ne bir Sovyet ülkesi, ne Ortadoğu, ne de Balkan. Türkiye hep özeldir, özel kalacak. Bu aşamaya gelene kadar çok bedeller ödedik, onların gitmeye çalıştıkları yoldan biz artık geri dönüşe geçtik. Daha 1800'lü yıllardan itibaren başlayan isyanlara, sözde yenilik istekleriyle yapılan ayaklanmalara; padişahlar, paşalar, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları, komutanlar kurban verdik, o nedenle benzemeyiz ne Arap ne Balkan ülkelerine ne de diğerlerine. Bizim kültürümüzde yaratılan hoş görülür yaratanın hatırına. Aşılmaz sanılan birçok ekonomik krizi akıl almaz şekilde elbirliği ile aştık. Biz ekmeğimizi aşımızı yeri geldiğinde kardeşimiz, eş-dostumuz, yabancı hatta bazen düşmanımızla bile paylaşmayı biliriz.                 sairmehmet39@hotmail.com                                                  0 539 839 75 78          

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol