Insanlar ne zamandan beri zamani kayda geçirmektedirler biliniyor mu? “Zaman” diyoruz geçip gidiyoruz. Oysa ne baslangici var ne sonu var. Kesintisiz bir olay. Insanoglu onu ancak Gün, Hafta ve Yil olarak kâgit üstünde bölümlemis, sonra yillari yüzer yüzer bölümlere ayirarak ona YÜZYIL (Asir) demis. Kirgizistan’in ünlü roman yazari Cengiz Aymatov “YÜZYILDAN DAHA UZUN BIR GÜN” söz etmis.
ZAMAN kavrami ve olayi üzerinde bir kere daha durdugumu hatirliyorum. Çünkü, zamani insan için çok öneml önemli buluyorum. Zira onun içinde, onunla beraber yasiyoruz. Zamani iyi geçiriyoruz o ayri bir olay ama zaman su gibi akip gidiyor ve biz de onun arkasindan bakip duruyor, “Sen Ne Güzelsin. Dur Gitme” diyoruz. Fakat zaman biz anlamadan geçip gidiyor. Zaman gelip geçiyor biz hiç farkinda olmuyoruz.
Milyarlarca yil sonra insan ogluna baktigimizda görüyoruz ki INSAN zamanla yarismaktadir. Zamanla yaris elbette bir at kosusu degildir. Zamanla yarismak dünyada daha fazla kalabilmek, kalici seyler yapabilmek içindir. Zira büyük düsünen insanoglu için zaman çok kisadir. Yaslilar “gözümü açtim kapadim. Hiç birsey anlamadim” diye söylerler ya bunda bir “Dünya Gerçegi” vardir. Çünkü insanin zamani durudurma gücü yoktur. Istese bile bunu yapamaz. Sairin “Ben gurbette degilim gurbet benim içimde” dedigi gibi biz zamanin içinde degil, zaman içindeyiz. O bizi dünyaya getiriyor sonra dünyadan alip götürüyor. Nereye götürüyor? Sonsuzluga. Islam bu sonsuzluk yolculugunda sonra insanin dirilecegini, tekrar dünyaya gelecegini söyler ama nedense ne zaman gelecegini söylemez. Bugüne kadar da gelen olmamistir. Belki Tanri onu da zamana baglamistir. Felsefeyi “Düsünme Sanati” olarak tarif ederler. Fakat ne yazik ki bizim ne felsefemiz ve ne de Düsünme Sanati’miz vardir. Felsefemiz olmadigi için büyük felsefe filozoflari, düsünürleri yaratmisizdir. Düsünmeyi de ögrenememisizdir. Oysa bir Batili düsünür, varligin kanitini düsünceye baglamis, “DÜSÜNÜYORUM ÖÄzLE ISE VARIM” demis. Dünyaca ünlü heykeltras Rodin de düsünen adamin resmini çizmis, heykelini yapmistir. Hep söylerle Nazim Hikmet, arkadasi ressam Abidin Dino’ya “Mutlulugun resmini çizdirebilir misin” diye sormus. Abidin Dino böyle bir resim çizdi mi çizmedi mi bilmiyoruz. Ancak bana göre mutlulugun resmi yapilamaz. Mutluluk ancak yasanir. O da insanoglunun hayatinda her zaman görülmez. Çünkü insanin mutlu oldugu zamanlar çok azdir. Hatta Sizif Efsanesi’ne göre Tanrilar insani yeryüzünde bir yükü dagin eteginden zirvesine çikamaya mahkûm etmislerdir. Fakat insan bugüne kadar bu HAYAT YÜKÜNÜ zirveye çikaramamis ve bu yüzden de mutlu oldugu zamanlari uzatamamistir. Atatürk mutlulugunu “BASARDIM” dedigi zaman dile getirmistir. “Mesut ve bahtiyarim” diyebilmistir. Dünyada Atatürk gibi kaç kisi var ki bu güzel sözü söylemis olsun. Ne diyelim Tanri düzeni böyle kurmus, insanlara da esit mutluluk dagitmamistir. Bugünün dünyasinda mutlu insanlardan çok mutsuz insanlar vardir. Onlar dünyanin çilesini çekmektedirler. “ÇILE” dedim de Atatürk’ün yakin çevresi yazarlarindan Falih Rifki Atay’in bu adi tasiyan bir kitabi vardir. Bilmem okudunuz mu? Okumadiysaniz, okuyun derim. Yurdu karanliktan, gerilikten, halki cehaletten kurtarmak için Mustafa Kemal’in ve ona inanan bir avuç yurtseverin çilesini görünüz. Bu insanlar basarincaya kadar mutlu degildiler. Basardiktan sonra mutlu olduklarini söyleyebilmislerdir. Büyük umutlarin, büyük hayallerin, büyük düsüncelerin gerçeklesmesi zamana baglidir ve bu yüzyildan daha uzun bir günü yasanmasini gerekli kilar.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol