23-28 Mayis 2010 tarihleri arasinda düzenlenen 1. Yerel Basin Tecrübe Paylasim Semineri'nin üçüncü gününde, basin mensuplari tabiri caiz ise felekten bir gün çaldilar.
Tekneyle bogaz turuna katilan basin emekçileri, bir an için is hayatinin stresinden uzaklastilar, resmi ilanlari, manset haberleri, kisacasi o gün yetistirmeleri gereken bir gazete oldugunu akillarina getirmediler ve güzelim Istanbul'u saran mavi ligin üstünde kendilerini tarihi bir yolculugun içinde buldular. Tabi hareketli müzik esliginde bol bol oynamayi da ihmal etmediler.
Ertesi gün ise seminerin son günüydü…
Son günün ilk seminerini Lübnan'da kaçirilip 7 yil boyunca esir düsen, taninmis savas muhabiri, Kentucky Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Ögretim Üyesi Terry A. Anderson verdi. Yasadigi tecrübeleri anlatan Anderson, pek çok vahset gördügünü kaydetti.
Türkiye'nin özgürlük notunun 7 üzerinden 3,3 oldugunu belirten Anderson, sunlari söyledi: "Özgür bir basin olmadan özgür bir toplumdan bahsetmek mümkün degildir. Anayasal anlamda bir basin özgürlügü için israr etmemiz gerekiyor. Bizim isimiz insanlara dogruyu anlatma. Toplum üzerinde baski uygulanmak istenen bir ülkede önce basini susturmaya çalisirlar. Böyle bir durumda tek silahiniz birbirinizsiniz, sesinizi yükseltebilmenizdir. Zorlayici, itici güç olmaya devam etmelisiniz. Gazetecilik sadece bir is degildir, gazetecilik ülkenize hizmettir. Yüksek ülkülerle harekete geçilmesi gerekiyor."
"Amerika'da muhabirler 25 dolarin üstünde hediye kabul etmezler"
Zaman Gazetesi New York Muhabiri Mehmet Demirci de 5 günlük seminerin en ilgi çekici sunumlarindan birine imza atti. Amerika Birlesik Devletleri gibi bir ülkede, New York gibi bir sehirde, gazetecilik yapmanin ne gibi avantajlari oldugunu anlatti. Dikkat ederseniz sadece "avantaj" diyorum, çünkü orada bu meslegi yürütmenin neredeyse hiçbir dezavantaji bulunmuyor. Neden mi? Çünkü orada gazetecilik saygin bir meslek. Bir gazetecinin yillik geliri 50 bin ile 90 bin dolar arasinda degisiyor. Ama bir gazeteci (çalistigi gazetenin politikasina göre) 25 dolardan yüksek hediyeyi de kabul etmiyor.
Seminerin konuklarindan biri de Zuma Press'in New York muhabirlerinden Mehmet Demirci'ydi. Savas muhabirligi deneyimi bulunan Demirci, New York'taki gazetecilik kurallarini anlatti. Polis haberlerinden ABD Baskani'nin takibine kadar uzanan genis bir yelpazede habercilik örnekleri veren Demirci, özellikle etik degerlere vurgu yapti. New York Times gazetesi üzerinden örnekler veren Demirci sunlari söyledi: "New York Times'in hediye siniri 25 dolardir. Bu gazetede çalisan hiçbir muhabir degeri 25 dolarin üzerinde hediye kabul edemez. Faturasini kendi ödemedigi basin gezilerine katilamaz, katilmazlar. Geçtigimiz günlerde Türkiye'den bir firma Amerika'ya basin gezisi düzenledi. Gazeteci basina 10 bin dolar harcadi. O gazetecilerin gezi dönüsü yazdiklarini okudum. Hiçbiri firma hakkinda olumsuz haber yazmadi. Yazamaz da…"
Ulusal basinimizin örnekleri ile New York Times gibi bir gazeteyi karsilastirdigimizda ortaya uçurum gibi bir fark çikiyor elbette… Peki neden? Biz sadece yaziya önem veren, bilgiye deger veren bir gazete çikaramaz miyiz? Yoksa mutlaka her gazetenin arka sayfasinda erotik içerikli bir fotograf olmak zorunda mi?
Demirci ülkemizde çikan gazetelerin, A.B.D. gibi ülkelerde barinamayacagini, çünkü ciddiye alinamayacagini belirtti. Peki bilinçlenmek için toplum mu degismeli, yoksa gazeteler mi…? Ben bu sorunun cevabini ariyorum…
Kemal Belgin ile spor haberciliginin dünü bugünü
Türkiye Gazetesi Spor Yazari Kemal Belgin ise sunumunda, sektöre oldukça elestirisel bir gözle yaklasti. Belgin, artik muhabirin oturdugu yerden haber yaptigini, medya plazalarda gazeteciye her türlü imkanin sunuldugunu, yüzlerce köse yazarinin dolara tekabül eden ücretler aldigini ama bu paralari hak edecek bir sey yapmadiklarini gördügünü söyledi. Velhasil Belgin "Nerede o eski günler" demeye getirdi… Peki hakli miydi… ? Büyük bir kisminda evet… Ama teknoloji çaginda, bazi gelismelere ayak uyduramazsaniz, Kemal Belgin gibi duruma bu tür bir yaklasim gösterebilmeniz dogaldir.
Seminer, Zaman Gazetesi Görsel Yönetmeni Fevzi Yazici'nin "Sayfa Tasarimi" hakkindaki sunumu ile son buldu.
Son söz
Peki bu seminer bize ne kazandirdi? Açikçasi tecrübelerin paylasiminin yani sira, basin mensuplarinin kendi aralarinda sorunlarini da paylasma imkani bulmalari önemliydi. Hemen her yerel gazetede ayni problemlerin yasandiginin farkina varmak, beni nedense sevindirdi.
Ancak bu sorunlarin ilgili platformlara tasinmamasi, yerel gazetelerin en büyük sorunu olan "resmi ilanlar" hakkinda neredeyse hiç kimsenin tek bir laf bile etmemesi, gelecege kuskuyla bakmamizi sürdürüyor.
"Ulusal basin temsilcileri, yerel basini ne kadar anlayabilir?" iste bu sorunun cevabi önemliydi. Ben bizleri anlamadiklarini söyleyemem ama sorunlarimizin onlar için ne ifade ettiklerinin farkinda degiller. Sadece reklam ve gazete satisi ile ayakta kalabilen tek bir günlük yerel gazete bile Türkiye'de uzun soluklu yasayamaz.
"Artik internet medyasi var" diyorlar… Bizler de bu gelismenin farkindayiz… Ancak zaten bizim savasimiz belki de bir süre sonra internette yayinlanmaya baslayacak olan resmi ilan yayinlama hakkinin elimizden alinmasi ile ilgili degil mi?
Velhasil soru isaretleri kafamizda Basin Ilan Kurumu Tesisleri'nden ayrildik. Bu seminerin bir ilk olmadigini, her yil tekrarlanacagi belirtildi. Kim bilir, belki de gelecek yil "Resmi Ilan Yayinlamadan Gazeteler nasil ayakta kalir?" konulu bir seminer düzenlenecek. Umarim bu gerçeklesmez… Çünkü yerel basin susarsa, Türkiye susar!
BITTI
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol