ZAMAN İTİDAL ZAMANI

Sanırım hepimizin başına gelmiştir: Çocuklar, gençler, kardeşler birbirinin kabahatini bilirler ama bir anlamda birbirlerine şantaj yaparlar; sen söylersen ben de söylerim haa... Bu böyle sürüp giderken; bir şekilde birinin yaptığı hata ile çorap söküğü gibi bilgilerin itirafların arkası gelir. Olayı çözmek için bazen zayıf karakterli olanlara aslında olmayan; bak o senin için böyle söyledi, suçunu itiraf etti, doğruyu söylersen seni cezalandırmayız, gibi yalanlara başvurulur. Son dönemde yaşananların bunlardan farkını gören var mı acaba.
Fethullah Gülen Hoca efendinin devlet adına (Başbakanın da görmesini isteği ile) Sayın Cumhurbaşkanımıza barış istekli mektup gönderdiğini duyunca umutlanmıştım. İçeriğini bilmeden, geç te olsa bu olumlu adıma olumlu cevap verip uzanan barış elinin tutulmasını istemiştim. Mektubun içeriğini görünce... 22 Ocak'ta yazıldığı anlaşılan mektupta Hoca Efendi tehditkâr bir dil ile (sanıyorum kendinden pay biçerek Türkiye'de basının devlet emrinde olduğu gibi bir hisle) ''hakkımızda yapılan karalama ve hakaret içerikli yayınlar durursa biz de taraftarlarımıza itidal çağrısı yaparız'' anlamında bir şeyler söylemiş. Bir yandan ben devlet işlerine karışamam diyor, mektubunda özellikle emniyetteki görev değişikliklerinden rahatsızlığını dile getirmiş, beklediği cevabı alamayınca 25 Aralık malum. Gazete, televizyonlarının yaptığı yayınlar, (eskiler olsa senin yaptığını gavur yapmaz derdi), (bu işi yapanların onun da kontrolü dışında olduğu, bunun bir fitne olduğu yüksek ihtimal, yoksa bu kadar güç???) Bir zamanlar en çok okunduğu iddia edilen gazetelerini, kendilerini destekleyen yayınları şimdi insanlar istemese de işyerlerine, evlere ücretsiz dağıttıklarını görüyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki; ülkemizde yakın zamana kadar devlet üstü güçler vardı, adeta asıl devlet onların elindeydi. Bazı esrarengiz üyelerini kimse bilemedi, sadece varsayımlar ile yetindik. Bu gün paralel devlet aşamasına gelindiyse iyi sayılır. Peki, bu kadar güce nasıl ulaştılar? Bence gücün el değiştirmesiyle. Sayın Başbakana yönelik ''bunlar senin eserin'' eleştirisinde haklılık payı olsa da ben katılmam. Gelişmiş demokrasilerde olmasa da bizde her iktidar doğal olarak kendi kadrolarıyla çalışmak ister. Ak Parti iktidarının ilk yıllarıydı; bizimle ilgili bir kamu kurumunun başındaki yetkili Ak Parti ile zıt kutupta olmasına rağmen orman köylerini zor durumda bıraktığı uygulamaları yüzünden yapılan şikâyetler sonuçsuz kaldı. Çünkü yaptıkları millete yaramasa da devlet yararına olduğunu gösteriyor, belli ki birileri de onun adına olumlu raporlar veriyordu ve geçmiş dönemlerin aksine zıt görüşlü olsa da işini iyi yapan memur korunuyordu. Şimdi o şahıs bir kamu kurumunda üst düzey sayılacak yönetici. Belki kendi inanç ve kültürüne yakın bulduğu için bazı kadrolara özel hoşgörü göstermiş olabilir ancak (istisnai kişiler durumlar olsa da) güvenilir, işine sadık, az hata yapan kadroları tercih ettiği görüşündeyim. Zaten bu konuda hata yapmış olduklarını onlar da itiraf etti. Belki bu konudaki tehlikeyi görmüş oldukları içindir ki; devlet üzerinden haksız kazanç elde ettiklerini ifade ederek en büyük gelir kaynağı olan dershanelerin kapatılmasını gündeme getirdi, zaten topun ağzında olan iktidar için kızılca kıyamet koptu.   
 Bir savcı ki; usulsüz soruşturma yürüttüğü gerekçesiyle dosyadan el çektirilince kendinden başka tüm savcıları töhmet altında bırakacak ve örneği olmayan bir şekilde taraftar basın mensuplarını haberdar ettiği anlaşılan adliye önünde basın açıklaması yapıp bildiri dağıtıyor; korku ne, hizmet kime? Bir başsavcı vekili ki; örneği olmayan şekilde emniyet müdürlüğüne gidip gözaltındakilerin ifade işlemlerini takip ettiği, sorulduğu zaman imalı olarak başkalarını töhmet altında bırakacak şekilde; neden gelmiş olabilirim ki? Diyen. Bizzat Başbakan tarafından iş takipçiliği yapmakla itham edilen, buna karşılık belediyeye başka işler için gittim diyebilen, sık sık yurt dışına çıkmakla itham edilen, on binlerce liralık otel faturasını biz ödedik diyen işadamının gözaltına alınanlar arasında olduğu emniyete bu savcı beyin neden gittiği şimdi daha iyi anlaşılıyor. Görev yeri değişince iddialarına yenilerini ekliyor; Başbakan beni tehdit etti. Bir HSYK ki yaptığı uygulama ile taraf olduğu görüntüsü verdi, yepyeni bir tartışma konusu yarattı. Bu savcıların hazırladığı bir dosya ki; soruşturmanın gizliliğini ihlalden başlayan yanlışlarla ölü doğan çocuk misali oldu ama yarattığı etki ile bir çok alanda devirlerin sonu olabilir.        
Özellikle Başbakanın seçilme engelinin kaldırılmasında öncü rol oynayan Sayın Baykal bu kez bu krizin aşılması yönünde çalışmalar yapıyor. Gerçi girişimlerinden pek te beklediği sonuçları elde edememiş olduğunu ima ederek bu krizin bir müddet daha devam edeceği izlenimini edindiğini söyledi ama sorumlu siyaset ve devlet adamlığının gereği de bu değil mi. Zor bir dönemden geçiyoruz, zaman itidal zamanı. Görelim Mevla neyler, Neylerse güzel eyler.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol