"ZEYTİNDAĞ'IN ZİRVESİNDEYİM ETEĞİNDE KİMLER VAR?"

Falih Rıfkı Atay Atatürk'ün yakın çevresi gazeteci yazarlarındandır. Türkçe'yi en güzel yazan biri olarak tanınır. Birçok esirin sahibidir. Eserleri içinde ZEYTİNDAĞ, ÇANKAYA ve Batış Yılları önemli yapıtlardır ve çok okunan kitaplardandır. Onun bütün kitapları kütüphanemde vardır. Atatürk'ü anlamak, Osmanlı Devleti'nin son yıllarını öğrenmek için Falih Rıfkı Atay'ın kitaplarını sık sık okurum. Gerçekleri çarpıcı biçimde okuyucunun önüne koyan bir yazardır. Bugün onun "ZEYTİNDAĞ" kitabı üzerinde durmak istiyorum. Birinci Dünya Savaşı sırasında Araplar'ın Osmanlı'ya ne acılar çektirdiğini anlatmaya çalışacağım. Zira Arapları hala tanımadığımızı görüyorum.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Falih Rıfkı Atay, Bahriye Bakanı Cemal Paşa'nın yanında, Yedek subaylığını yapmaktadır. Araplar'ı "ZEYTİNDAĞ'ın Tepesindeyim" diye anlatmaya başlar.
"Zeytindağ'ın tepesindeyim. Lut Denizi'ne, Gerek Dağları'na bakıyorum. Daha ötede, Kızıl Deniz'in bütün sol kıyısı. Hicaz ve Yemen var. Başımı çevirdiğim zaman Kamame'nin kubbesi gözüme çarpıyor. Burası, Filistin. Daha aşağıda Lübnan var. Suriye var. Bir yandan Süveyş Kanalı'na, öbür yandan Basra Körfezi'ne kadar çöller, şehirler ve hepsinin üstünde bizim bayrağımız... Ben bu büyük imparatorluğun çocuğuyum..."
Falih Rıfkı, Cemal Paşa'nın yanında bütün Araplar'ı ve Ortadoğu’yu görüp tanıma imkanı bulmuştur. Yıl 1916'dır. Mustafa Kemal, İsmet İnönü oralardadır ve Arap isyanları ile boğuşmaktadırlar. Fahrettin Paşa Medine'yi savunmaktadır. Kime karşı? Araplar'a, İngilizlerin emrine girmiş Arap Şeyhlerine karşı zira Osmanlı'yı arkadan vurmaktadırlar. Bir anlamda Arap'ın HİLAL'i İngiliz HAÇ'ının koluna girmiş, Osmanlı'nın yerine geçmiştir. 500 yıla yakın hâkimiyetimiz altında tuttuğumuz Araplar, Osmanlı'ya isyan etmişlerdir.
Falih Rıfkı Atay bir yerde Türkçe konuşan Araplar'a, Türk olup olmadıklarını sorar ve onlar da bunu şiddetle reddederler. Çünkü 500 yıllık süreçte Araplar Türkleşeceğine Türkler Araplaşmışlardır. Zira bu süreçte Osmanlı Türkleri'ne söylenen, telkin edilen şey Peygamberin Arap soyundan geldiği, bu nedenle Araplar'ın soylu bir millet olduğu anlatılmıştır. Bu yüzden Arap kendisini Türk'ten üstün görmüştür.
Bir gün Falih Rıfkı Atay, Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa'ya "Her şey bitti mi Paşam" diye sormuştur. "Evet Ortadoğu'yu kaybettik geride bir Vagon Altın bırakarak" demiştir. Cemal Paşa kendisini tutamaz, ağlar. Araplar'ın ihanetinin korkunç olduğunu söyler...
"Ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü" der ve Fahrettin Paşa'nın Medine'yi, Kutsal toprakları Araplar'a karşı savunduğunu ağlayarak anlatır. Oysa Osmanlı Devleti Mekke ve Medineli Müslümanları yıllarca beslemiş, oraya çil çil altınlar akıtmıştır. Ama gün gelmiş bunların hepsi unutulmuş, Türk düşman ilan edilmiştir. Araplar'ın Türk düşmanlığını yerli ve yabancı kaynaklar anlatırlar. Sonunda Kutsal Toprakları ve Arap Çöllerini savunan Osmanlı Devleti İngilizlerle, Araplarla savaşarak çekilmek zorunda kalmıştır. Cumhuriyeti kuranlar Araplar'ın bu ihanetini affetmemiş, münasebetlere mesafe koymakla yetinmişlerdir. Onlar aynı ırktan, aynı dinden olmalarına rağmen birbirlerine destek olmaktan uzaktadırlar. Şüphesiz onlar kardeşimiz değil, dindaşımızdırlar.
Falih Rıfkı bir yerde diyor ki: "Osmanlı İmparatorluğu, Trakya'dan Erzurum'a doğru koca gövdesini yana yatırmış, memelerini müştemleke ve milliyetlerin ağızlarına teslim etmiş, artık sütü kanı ile karışık emilen sağmaldı.
"Babalarımız için NİŞ, İstanbul'a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar'ı, Trablus'u, Girit'i ve Medine'yi bıraksak Türk milleti yaşayamaz zannediyorduk. Çocuklarımızın Avrupa'sı ise Marmara ve Meriç'te bitiyor."
Ünlü yazar Avrupa'daki kentler, topraklar bizim zannederken elimizde kalan Trakya'da Marmara ile Meriç arasındaki topraklardır. Tümü elimizden çıkmıştır. Arap çöllerinde Kudüs, Halep, Medine Türk'e yakın yerler değildi. Caddelerinde Osmanlı bir seyyah gibi dolaşıyordu. Falih Rıfkı, Arapların Türk'e uzak olduklarını söylemek istiyor. Tarihi iyi bilelim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol