HEYECAN

Televizyon ekranlarinda, radyolarda, falanca, filanca etkinliklerde bir yalan, sanki gerçekmis gibi söylenir durur da bu yalana hemen hemen herkes inaniverir. 
Birisi sorar: "Heyecan var mi?"
Isini tam anlamiyla algilayamamis, kendini acemilikten kurtaramamis, yapacagi ise, yapacagi gösteriye yeterince adapte olamamis, yeterince hazirlanamamis, yeterince pismemis o kisi de, nerdeyse övüne övüne, gerine gerine, "Evet. Tabi ki heyecan var!.." deyiverir.
Ben, Arif Sag'in, bir programa çiktiginda, televizyon ekraninda veya sahnede, baglamasini çalip türküsünü söylerken heyecanlandigini, heyecanlanacagini sanmiyorum.
Yanlis anlasilmasin. Sevinir, övünür, gurur duyar, iftihar eder yaptigi isle.
Ama heyecanlanmaz canim. Neden heyecanlansin ki?
Televizyon ekraninda her aksam ana haber bültenini sunan filanca spikerin her aksam heyecanlandigini, heyecan duydugunu kabul edebilir misiniz?
Insan ne zaman heyecanlanir?
Bir seyi ilk kez yaparken örnegin. Ilk kez yapiyordur. Nasil bir sonuç alacagini, nasil bir duruma girecegini, basarip basaramayacagi konusunda tereddüdü vardir. O durumda tabi ki heyecanlanir.
Dersine gayet iyi hazirlanmis bir ögrenci, tahtaya çikip dersini anlatirken hiç sanmam heyecanlansin.
Heyecan, kuskudan kaynaklanir. Kararsizliktan, tereddütten. 
Heyecan, korkunun ve güvensizligin meyvesidir. 
Bir daha belirteyim: Sevinmek, cosku duymak, coskulu olmak, kipir kipir olmak ayri seydir... Heyecan duymak, heyecanlanmak bambaska bir seydir.
Karsi cinsten birini ilk kez öperken heyecanlanir insan. Ilk öpüsmesidir çünkü. Bir bilinmezle karsi karsiyadir.
Ama su kadar zamandir evli veya birlikte yasayan insanlarin her öpüsmesinde heyecanlandiklarini var sayabilir misiniz? 
Meslege ilk atilan kisi, ilk gün büyük bir heyecan duyar. Çünkü bir bilinmeze adim atmistir. Acaba basarabilecek midir? 
Ilk gün çok iyi geçtiyse eger, ikinci gün heyecanin yerini cosku, sevinç ve güven alir. Huzurla, gururla gider isinin basina.
"Heyecan yararlidir!" derler ya o gibi durumlarda.
Tam tersi. Heyecan çok zaman eksi getirir. Kesinlikle... Heyecanini bilinciyle kontrol altina alamayan insanlar, basarisizlikla karsilasmaya adaydirlar. 
Åzimdi beni aylarca egitseler, ögretseler, didinseler, pilot olarak yetistirseler... Sonra, "hadi bakalim," deseler, "pilot oldun. Geç bakalim uçagin direksiyonuna..."
Yahut çabalayip didinip parasütle atlamayi ögretseler. Bir gün de parasütle atlamam gerekse... Heyecandan çatlarim her halde. Olacak sey mi? Ellisinden sonra parasütle atlamak...
Tabi heyecanlanirim.
Ama "Åzu duvardaki baglamayi al da bize birkaç türkü çal söyle hoca!" deseler.
Ciklet çignemek ne kadar basitse... Helva yemek veya peynir ekmek yemek ne kadar kolaysa, o baglamayi duvardan alip çalmak ve türküler söylemek te o kadar heyecansiz, o kadar kolay olur. 
Kepirtepe'de, Salim beyin THM korosunda, Kepirtepe Konferans salonunda, 16 Mart etkinliginde sahneye ilk çiktigim gün bile pek heyecanlandigimi animsamiyorum. Çünkü isim baglama çalmakti ve o isi yapiyordum. 
Ammaa!..
Ögretmen olup Erzurum'a gittigimde sinifima ilk kez müfettis geldiginde...
Gel de heyecanlanma!
Kepir'de Mustafa Uslu'nun Sosyal Bilgiler dersinde tahtaya her çikisimda çok pis bir heyecan alirdi beni. Çünkü basarisizdim Uslu'nun dersinde.
Matematikte de öyle. Hep sinerdim köse bucak. Kazara ögretmen beni tahtaya çikariverirse... Bacaklarim zangir zungur titrerdi.
Matematik dersine her zaman hazirliksizdim.
Ama müzik derslerinde mandolin ve flüt çalmaya gelince sira.
Hele hele baglamayla türkü söylemeye...
Heyecan yok olur, yerini sevinç ve güven alirdi.
Sakin kanmayin, "heyecanin basari getirdigi" yalanina.
Heyecansiz günler dilerim.
Gayet emin!

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol